Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Create Post
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.36.27
Yahya
Yahya
@Aleksandrovic_Pecorin
youtube.com/watch?v=K2l-GKW...
Kendime Notlar.
goodreads.com/user/show/12796...
Psikolojik Danışman Nörobilim Yüksek Lisans
2697 reader point
Joined on July 2019
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Zihin felsefesi Descartes’tan bu yana yaklaşık dört yüz yıldır onun fikirleri etkisi altında gelişti. Descartes’ın düalist kuramı tıpkı Freud’un psikanalizi hep ana odak noktasıydı. Ta ki 1940’lara kadar Analitik felsefeci Gilbert Ryle’nin Descartes’ın kuramını eleştirene kadar. O noktadan sonra zihin felsefesi yeni bir döneme giriyor. Oradan günümüze birçok farklı kuram oluştu. Ama hala tabii ki bilince dair kimsenin net bir cevabı yok. Kitap tam da Ryle’nin başladığı yerden günümüze kadar gelen kuramları tek tek bizlere tanıtıyor. Her kuramı tanıtırken kuramın çıkış noktasını gelişimini ve kurama gelen itirazları bizlere aktarıyor. Bu da bize her kuramı birbiriyle karşılaştırma fırsatı veriyor. Zihin felsefesine dair okuma yapmak isteyenler için güzel bir başlangıç kitabı. Ama nasıl psikanaliz Freud’dan bağımsız okunamazsa zihin felsefesi de Descartes’sız okunamaz. Onun için en başa dönmeyi unutmamak lazım. En azından Descartes’ın zihin kuramını ana hatlarıyla bilmek lazım.
Freud'un Silinemez Etkisi.
Düşler üzerine Freud'dan farklı olarak nöro-fizyolojik açısından bir bakış açısı içeren güzel bir kitap. Psikanalitik yorumdan farklı olarak nöro-fizyolojik bakış açısını da içeriyor. Freud'dan bu yana yapılan düş çalışmaları ne kadar ileri gitti? Kitabı okurken bunun cevabını aldım mı emin değilim. Bu kitabın kötü olmasından kaynaklanmıyor kesinlikle. Düşlerin hala büyük çoğunlukla gizemini korumasında yatıyor. Kitapta da biraz değinmiş Freud etkisi o kadar fazla ki ondan sonra gelen birçok araştırmacı da onun etkisinden bütünüyle kurtulamamış. Yapılan çalışmaların çoğunda büyük ölçüde Freud ve eserine atıflar var. Doğal olarak bu kitap için de aynısı geçerli. Kitapta bulunan düş türleri (uçma, çıplaklık, kehanet, sınav, berrak düş, kabuslar, erotik düşler vs.) her ne kadar nöro-fizyolojik olarak açıklanmaya çalışsa da -uyku evreleri- düşün yorumuna gelince otomatik olarak Freud etkisi ortaya çıkıyor.
tabii ki düşlere ilgisi olan -kimin yok ki!-herkese tavsiye ediyorum. Kitabın dili kesinlikle akıcı ve anlaşılır. Zaten kullanılan teknik terimler de kitabın başında az çok açıklanmış vaziyette.
İlginç bir dava üzerine yazılmış metin.
Metin zamanında Avusturya'da hekimlik eğitimi olmayan Psikanalist Theodor Reik'e dava açılması üzerine ele alınmış. Freud metinde 'Amatör' kelimesini kullanırken hekimlik eğitimi olmayan kişilerin psikanalist olarak çalışıp çalışamayacağını gerekçeleriyle açıklıyor. Freud Reik'e açılan davaya tepki göstererek psikanaliz uygulaması için hekim olmanın şart olmadığını, önemli olan bu işi yapmak isteyen kişilerin hekim veya değil en az iki yıl kendini de psikanalizden geçirip gerekli teorik ve uygulamalı eğitimini almasını belirtir.
Freud metinde karşısında hayali bir hekim varmış ve soru soruyormuş gibi hem psikanalizin ne olduğunu detaylı olarak soru açıklayıp, hekim olan ya da olmayan kişilerin bu işi nasıl yapabileceğini anlatıyor.
Reader Follow Recommendations
Kitap ile igili hissettiklerimi yazmak isterim birkaç kelimeyle. Hani bazı kitapları okurken yavaş yavaş nasıl hissedeceğinizi bilirsiniz ya, bu kitap da bence onlardan. Kitabı okudukça karakterin yaşadığı bulantıyı onunla beraber siz yaşamaya başlıyorsunuz. Bir noktada kusmak istiyorsunuz ama kusamıyorsunuz. Kitap aktıkça o bulantı derinden bütün bedeninizi ele geçiriyor ve bedeniniz size bir yük, bir fazlalık gibi gelmeye başlıyor. Kurtulmak istiyorsunuz ama kurtulamıyorsunuz. Elinizde var olan bir nesneyi ne yapacağınızı bilememek gibi, bedeniniz ya da varlığınız her neyse artık sizin için, ne yapacağınızı bilemediğiniz hisle sizi ortada bırakıyor.
Minik düşünce ve hislerim.
Yüz yirmi sayfalık soğuk mekanik bir sovyet romanı. Evet kitabı okuduktan sonra hissettiğim ilk şey buydu. Her bir karakteri kendi dünyasında ve çevresinde duygularını hep yarım yaşayan ya da bunu çevresine yansıtamayan kişilerden oluşuyor gibi. Her biri sevmeye ve sevilmeye muhtaç birer mekanik insan gibi bir yerlere savruluyor. Belli bir hikâyesi olmayan parça parça ordan oraya savrulan karakterlerin sovyet sisteminin içinde kendi geleceklerini ve hayatlarını arama serüveni. Bu bir inceleme sayılır mı bilmem ama yazarı ne kadar sevdiğimi hatırlamış olmam bana yetti. Andrey Platonov, rus edebiyatında farklı bir şeyler okumak isteyen herkesin şans vermesini istediğim bir yazar.
Bir beden kaç yönden didik didik edilebilir? Tarihe baktığımızda bunun cevabını bulabiliriz sanırım. Bu kitap en azından onun cevabını aramaya çıkmış. Üç ciltlik bir serinin ilk kitabı. Bedeni dini, kültürel, sanatsal, tıbbi ve cinsel yönden ele alıyor. Dini yönden sıradan insan ve kilisenin İsa'nın ya da o dönemin önemli din adamaların (bizdeki tarikat liderleri ve şeyhleri düşünün) bedenine yüklenen sembolik ve abartılı anlamları görebilirisiniz. Diğer önemli bir kısım Kralın Bedeni ile sıradan insanların bedeni aynı olur mu? Kralın Bedeninin tasvirlerde nasıl güç, iktidar ve dinin sombolü haline geldiğini görüyoruz. Tabi tüm bu sembolik anlamlar anatomi ile biraz başka bir boyuta geçiyor. Özellikle sanat ile birleştiğinde. Bedenin kutsal dokunulmazlığı anatomiyle yavaş yavaş parçalanıyor. Beden bu bütün aşamlardan geçerken en uç şekilde ele alınıyor. Bunu yaparken tabi belli bir dönem ve kıta ile sınırlı kalmış. Yani daha çok Batı Avrupa halkını baz almış. Yani kitapta okuyacağınız her şey biraz o kültürün, dinin cinselliğin ve tıbbi tarihinin bedene bakışı ile sınırlı. Ama bu bile zaten bize yeteri kadar doneler sunuyor.
Din, Sanat, Pskiloji, Tarih veya Tıp alanlarıyla en ufak bir yakın teması olan herkesin okuması gereken bir kitap.
Kitap aslında iki vakanın ekseninde ilerliyor. İlk vaka zaten literatüre geçen meşhur küçük Hans vakası. Bu vakada Hans isimli çocuğun yaşadığı at fobisi üzerinden Freud çocuk cinselliği, fobilerin oluşumu ve Oidipus kompleksi üzerinden bir analiz yapıyor. Aslında daha çok dolaylı bir analiz yürütülüyor. Çünkü, analizi yürüten daha çok çocuğun babası. Baba, Freud ile mektuplaşarak analizi yürütüyor. Vakanın asıl önemi psikanaliz uygulanan ilk çocuk vakası olması. Bundan önce psikanaliz sadece yetişkinlere uygulanmıştı. Kitapta babanın çocuğun yaşadıklarını sırasıyla tarih belirterek anlatılıyor. Freud bunun üzerinden fobinin oluşumuna dair fikirlerini ve genel vaka değerlendirmesini yapıyor.
İkinci vaka daha kısa olmakla birlikte bir yetişkin vakası. Bu vaka daha çok nevrozlu üzerine. Bunda daha çok oturum oturum vaka hikayesi anlatılıp bununla ilgili değerlendirmeler yapılıyor. İkinci vakada daha çok nevrozlunun babası ve kız arkadaşı ile ilişkisinde yaşadığı sorunların nasıl saplantılı hale geldiği ele alınıyor. Kitabın güzel yanı yapılan analizin yanında teorik olarak sorunların örneklerle açıklanması.
Son olarak kitabın çevirisi ile ilgili birkaç şikayetim olacak. Maalesef kitapta çok fazla noktalama hatası ve düşük anlamlı cümle bulunuyor. Devrik cümleler gereksiz yere fazla ve anlamı etkiliyor. Psikanaliz ve psikolojiye ilgili herkese tavsiye ederim ama başka yayınevinden.
Kitap Freud'un belli zamanlarda verdiği dersler/seminerlerden oluşuyor. Dersler daha çok nevroz ve nevrotik hastalıkların etiyolojisine dair. Derslerden oluştuğu için de doğal olarak belli bir bütünlük yok kitapta. Belli konular üzerine fikirlerini -ki bu çoğunlukla nevrozlar oluyor- çeşitli vakalar üzrinden açıklıyor. Sigmund Freud okumak isteyenler için başlangıç değil de daha çok sonlarda okunması gereken bir kitap olarak görüyorum. Kitabın dili psikolojiye hakim olanlar için gayet basit diğer okurlar için de çok ağır olduğunu düşünmüyorum.
İyi okumalar dilerim.
Hem kapağı hem de kendisi çok güzel bir kitap.
Dil ile düşünce arasında nasıl bir bağlantı var, renklere, cinslere ya da mekansal kavramalara dair algımız dilden dile değişiyor mu? Kitap geçmişten günümüze bu üç konu odaklı ilerliyor. Renkler, mekansal algı ve dilin cinsiyet algısını hangi dil nasıl açıklıyor. Dahası bu algılar bu üç konuya dair düşüncelerimizi etkiliyor mu, etkiliyorsa ne kadar etkiliyor, bunları çok güzel örnekler ile açıklıyor. Bunları açıklarken birçok dilden örnekler vermesinin yanında bu alanda yapılan deneyleri de bize aktarıyor. Ayrıca dillere dair çok ilginç bilgiler ediniyorsunuz. Tabi tüm bunları yaparken dilin üzerinde doğa ve kültür etkisini de es geçmiyor kitap. Kültürün ne kadar etkili olduğunu özellikle mekansal algıda görebiliyoruz.
Uzun bir zaman sonra zevkle okuduğum bir kitap oldu. Dilbilim ya da psikoloji ile ilgilenen herkese tavsiye ederim.
Son yılların yeni ve popüler alanlarından nöro-felsefe üzerine giriş niteliğinde bir kitap. Kitapta geçmişten günümüze bilinç kavramına felsefi bakış açılarıyla başlıyor. Burada daha çok Descartes'ın düalizm kuramı işlenmiş, sonrasında devam eden kuramların etkisi incelenmiş. Daha sonraki iki bölümde bilinci nasıl anlamlandırdığımız ve algıladığımız ve bunun toplumdaki karşılığı üzerine giriş niteliğinde bilgiler var. Felsefi bakıştan sonra kitabın adından da anlaşılacağı üzere felsefi zihin kuramlarının karşısına materyalist zihin kuramlarını kurarak bir ilerleme oluyor. Son iki bölümde de en güncel bilim alanı nörobilim ve onunla 4 bağlantılı olarak yapay zeka konuları işleniyor. Burada bilince dair üçüncü bir bakış ve şu anda en geçerli görünen nörobilim devreye giriyor.
Kitapla ilgili eksik olabilecek şeyler varsa eski tarihli olduğu için yapay zeka ve nörobilim o dönemin baya ilerisinde gözüküyor.
Dediğim gibi kitap bir giriş niteliğinde olduğu için olabildiğince sade bir bakış açısıyla açıklamış. Çok derine inmiyor. Konuya yeni başlayacak ilgililer için iyi bir başlangıç kitabı olabilir.
Bilim ve Sanatı Birleştiren Bir Eser.
Sanatçılar bilimsel keşifleri kendi sanatları aracılığyla bilimden önce tarif edebilir mi?
Kitap sekiz tane sanatçı üzerinden bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyor. Ve sanatçıların eserlerinden örnekler vererek bu soruya evet cevabını veriyor. Her sanatçı ile farklı bir duyumuza kapı aralanıyor. Kitap, beden hissi, biyoloji, bellek, görme, tat ve koku, işitme dil ve benlik konularında her bir sanatçının aslında sanat eserlerinde bilimselliği nasıl kullandığını ortaya koyuyor. Kitap özet olarak bu sanatçılar ve ortaya konulan eserler üzerinden gerçekliğin birden fazla tarifinin olabileceğini ve bunların her birinin doğru olabileceğini anlatamaya çalışıyor.
Hem bilime hem de sanata ilgisi olanlar için zevkle okunacak bir kitap.
Psikanaliz Defterleri serisinin dördüncü kitabı adından da anlaşılacağı üzere çocuk ve ergen cinselliği ile ilgili yazılar içermektedir. Yazıların içeriğinde çok fazla yeni bir şey olmamakla birlikte güncel bir bakış açısına sahip olmaları önemli. Yazıların büyük çoğunluğu Freud ve Lacan'ın cinsellik kuramlarını merkeze alıyor. Okurken her ikisinin çocuk ve ergen cinselliğine bakışı ile ilgili ortak ve ayrıldıkları noktaları az çok fark ediyorsunuz.
Alana ilgili olanlara tavsiye ederim.
Ulysses: Bu Bir Roman Değil Bir Hastalık.
NOT: Kitap ile ilgili bir sürü güzel inceleme olduğu için benimki çok inceleme sayılmaz. Daha çok kendi okuma deneyimim.
Kitabı bitirdiğimde aklıma Love & Other Drugs filminden aklıma Parkinson hastalığı için “Bu bir hastalık değil, bir Rus romanı.” repliği geldi. Neden aklım oraya gitti bilmiyorum ama Ulysses’ı okuyunca bu kitap normal bir
Psikanaliz Defterleri serisinin ikinci kitabı olan bu kitap bu sefer ilk kitaba oranla daha çok ergeni ve aileyi işin içine katıyor. Daha önceki ilk kitap ile ilgili fikrimi belirtmiştim. #100566576
Kitabın içeriği bu kitap da benzer bir şekilde hazırlanmış. Kitap bu sefer çocuk ve ergenin ailesinin terapiye nasıl dahil edilebileceği üzerine ve ergenlik döneminde ergenin ve ailesinin yaşadıklarını psikanalitik açıdan ne anlamlara gelebileceğini ortaya koymaya çalışıyor. Özellikle ergenlilk krizi Lacan'ın bakış açısından( Özne-Nesne-Öteki) ele alınmış. Bunun yanında kitapta bir otizmli birey ile çalışırken psikanaliz nasıl kullanılabilir ve teknoloji çağında yapılan online terapi seanslarında çıkan mesleki sorunlar ile bu seanslarda etik kuralları nasıl koruyabiliriz gibi güzel iki makale de var.
İlgililere tavsiye ederim.
Kitap teorik bir sinirbilim kitabı olmaktan çok, nadir görülen nöropsikolojik sendromlardan muzdarip hastaları ele alıyor. ( Evet kitap ismini karısını şapka sanan prosopagnozi isimli bilişsel bozukluğu olan bir hastadan alıyor.) Çoğu yazarın kendi hastası doğal olarak. Kitabın tamamı bu vakalarla ilerliyor. Daha önce benzer kitap okuyanlar için ilginç olmayabilir ama ilk defa okuyacaklar için ilgi çekici bir kitap.
Yazarın farkı burda belli oluyor. Diğer kitaplara göre daha akıcı ve edebî bir dil kullanıyor vakaları anlatırken. Bölüm sonunda ya da aralarda da az da olsa teorik bilgi veriyor.
Nöroloji ve nöropsikoloji meraklıları için güzel kitap.
