Ah nasil bir yalnızlıktır şu soğuk yüreğimin hissettiği ! Nasil bir yalnızlıktır ki her kalabalıkta kendini bir şekilde hissettiren, ben burdayim diyen gitgide yabancılaşarak ilerlemeye çalışan ilerledikçe kaybeden kaybeddikçe biraz daha, biraz daha soğuyan.
İnsan memleketinin havasını yüreğinde taşır mı? Taşıyormuş iste hocam. Yüreğim kocaman bir Ankara enkazi, havası soğuk, bakışları bulutlu yer yer yağmurlu , içi karanlık, asabi ve hala o küçük endişeli bir kiz cocuğu. Evet hala üşüdükçe titreyen titredikçe mutlu olan o kız çocuğuyum. Geçmiyor yüreğimdeki soğukluğa olan sevdam. Ne kadar üşütse, hasta da etse onun soğukluğunu arıyorum her yerde. O sessizliği, yalnızlığı, kimsesizliği iste tam da bu sebepten geçmiyor icimdeki yalnizlik hissi.
Seviyorum çünku soğuğu. Seviyorum çünkü yalnızlığı. İyi hissettiriyor, bazen eksik bazen yarim evet bazen engel ama akıllanmıyor ki yüreğim. Bildiğini okuyor yine
Konuşmuyor oluşu, sessizliği, bu saf görünümü öyle olduğu için değildi. Nefret ediyordu kendisinden ve insanlardan. Konuşup bu nefreti kusmaktan korkuyordu.
Saati tamamen indirdim duvardan. Rahatlarım diye düşündüm ama çivi konuştu Muazzez. Çiviyi söktüm duvar konuştu, sanki kireç noktalarında yüzün belirdi. Duvarlar da benimle beraber delirdi.
Bütün ev sen diye inliyor Muazzez, duy sesimizi...