Kitabın servet-i fünun eseri olması, dönemin yaşantısını İstanbul’unu çok iyi yansıtmasını falan geçiyorum. Herkes çok beğeniyor tamam. Benim eleştirim bundan ziyade karakterlerle ilgili. Hepimiz gerek diziden gerekse kitabı okuyarak yeri geldi Bihter’in eşine sadık olmamasından dolayı ona kızdık. Yada yeri geldi Behlül’ü amcasının imkanları bırakıp aşkına sadık kalmamasından dolayı bencil bulduk. Ama Nihal bence asıl bencil olan o. Kitabın adı bence Nihal’in ergenliği falan olmalıymış. Kitabın şuan yarısındayım ve Nihal’in aptalca şımarıklıklarından, herhangi bir olayda ilgi çekme çabalarından gına geldi. Bülent, Behlül, Adnan Bey, Beşir, evdeki hizmetçiler bile hepsi kendinin olsun isteyen, istedikleri olmayınca krizlere giren, babasının kendine olan zaafını kullanan, annesiz oluşundan çıkar sağlayıp sürekli kendini acındıran bir kızdan bahsediliyor. Yaşanan ihtiraslarmış, imkansız bir aşkmış, ihanetmiş falan hepsi Nihal’in arsız inatçılığının ve ergenliğinin gölgesinde kalmış. Babasının evlenmesine, Bület’in okula gitmesine, hizmetçilerin memuriyet kazanıp gitmelerine bile sırf kendi yalnız kalırım korkusuyla izin vermek istemiyor. Yalnız kalmamak için çevresindeki herkesin ona bağlı olmasını asla hayatlarını yaşamalarını istemiyor.
Kitaba başlamadan önce rutin olarak incelemelerini okudum. Ya çok beğenildiği ya da fazla abartıldığını düşünen bir kesim okur olduğunu gördüm. Kitabı Evren gibi soyut bir varlıkla iletişim kurulmasını, her olayın bir işaret olarak algılanmasını saçma bulanlar olduğu gibi hayat düşüncemi değiştirdi diyenler de var. Ben her iki kesime de katılmıyorum. Kitabı sevmemin ve okurken keyif almamım en büyük sebebi, çoban Santiago’yla yolculuk yapmak oldu. Onun kendi kişisel menkıbesini aramasını izlemek, ona bu yolculuğunda eşlik etmek, aşkı tanımasını, evrenin dilini çözmesini tıpkı oradaymış gibi görüp takip etmenin verdiği haz. Kitabı bitirmek istemedim. Çünkü yolculuk çok güzeldi.
Tüm simyacılar tek bir şeyi arar: Felsefe taşı..
Ve felsefe yolu tamamlamak değil, yola olmaktır.