Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mhmt

Çok amaçlı yirminci yüzyıl insanında dürtü var, ama derinlik ve yoğunluk yok. Şunu satın almak, bunu başarmak, yeni bir deneyimden geçmek gibi hedeflerimiz var. Hedef ve amaçlarımız yüzünden, hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz. Hayatla yekvücut değiliz artık. Hayatlarını belirli, sabit amaçlara indirgeyenler, hayatla yekvücut olmadan onun yüzeyine tutunma çabasındadırlar.
Reklam
Televizyon seyrediyoruz. Ülkenin nefret edilen askeri diktatörü ekranda beliriyor.
Eylemlerinin bilincinde olmamak, insanoğlunun yüzyıllardır süregelen yıkıcılığının temel özelliklerinden biri. Doğaya ve uygarlığa karşı en yıkıcı eylemlerimizi, bunların bilincinde olmadan gerçekleştirdik.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Savaşlar olmasa, düşünün bütün gücümüzün, dehamızın, henüz kullanmadığımız beceri ve kaynaklarımızın bizi götüreceği yerleri.
Hayvanlarla bitkilerin din kitaplarında özel bir yeri yoktur. Hazreti Isa bir fili ölüler aleminden çekip çıkarabilir; kör yunusların gözlerini açarak, topal köpekleri iyileştirerek mucizeler yaratabilirdi. Neden kediler kangurularla, karıncalar da insanlarla mucizeler yaratmıyor? Mucizeler bile homo sapiens'in tekelinde. Din kitaplarında rastlanabilecek bütün yapısal tahliller de, insanın tüm canlılar ve “cansız varlıklar” üzerindeki mutlak üstünlüğünü gösteriyor.
Reklam
Kusurlu insandan korkuyoruz; ona acıyoruz, onu hor görüyoruz, ondan tedirginlik duyuyoruz. Kusursuz insan imajımıza dayanarak aşağılıyoruz onu. Sağlam kafa ve sağlam vücuda sahip olduğumuzdan, kendimizi mükemmel idealine daha yakın hissediyoruz. “Ah bir tek o sivilce olmasa” diyerek, kendilerinin gerçekten mükemmel olacağına inanan o kadar çok kişi var ki aramızda.
Hiç durmadan sonsuza dek akıp giden bir sürecin parçasıyız biz. Zaman içinde donmuş evrimin ya da yaratılışın son noktası değiliz. Bir gelişimiz olduğu gibi bir gidişimizi de olacak. Biz bir sonuç değiliz. Bir son da değiliz. Daha; görkemli, daha güçlü, daha güzel bir hedefe doğru yükselmiyoruz. Bir amacımız yok. Önceden belirlenmiş bir kaderin parçası değiliz. Durmaksızın değişen bir sürecin parçasıyız yalnızca. Ölümsüzlük diye bir şey yok: Ne bireyin ölümsüzlüğü var, ne türlerin, ne yeryüzünün, ne Güneş'in, ne güneş sisteminin, ne de galaksilerin. Her şeyin bir birleşme süreci, görünürde bir başlangıcı ve şekillenme aşaması var; sonra ortadan kayboluyorlar, ebediyen değişen, ebediyen birbirlerini etkileyen bir süreç içinde, yeni biçimler alarak bir başka yerde ortaya çıkıyorlar.
Bir hayâlin en içli baharını umarken, sığındığı yerde ölüyor insan.
Öylesine kibirli, öylesine totaliteriz ki şu anda var olan türlerle “eşit” düzeyde olabileceğimizi ya da başka “akıllı türler” olabileceğini reddediyoruz. Tıpkı, siyah Afrikalının da insan türünün bir üyesi olduğunu kabul etmeyi uzun süre reddeden beyaz Avrupalılar gibi. Kendimizi tapınağa oturtmuşuz.
Sanki çok da önemli bir yanımız varmış gibi…
Meraklıyız ama bilinmeyenden de müthiş korkuyoruz. Bu yüzden, kurttan korkan bir koyun sürüsü gibi belirli bir tür bilinci içinde birbirimize sokuluyoruz. Bilinmeyenle ilgili bazı sorulara kulaklarımızı tıkıyor, bu gibi soruları bastırıyor ve kendi önemimizi tekrar tekrar vurgulayarak huzura kavuşuyoruz.
Reklam
Cehaletimizden toplumsal yapıyı sorumlu tutuyoruz. Kendimizi suçlamak aklımızın köşesinden geçmiyor. Kendimizi önemsemek, kendimize tapınmak gibi son derece bize has bir özelliği görmezden geliyoruz.
Totalitarizmimiz, türümüzün abartılmasından, türümüzün kendisini her türlü güzelliğin ve yıkımın yaratıcısı olarak görme megalomanisinden kaynaklanıyor. Biz ne çoğunluğuz ne de kudretli. Ve evren de, uzay içinde bir sivrisinek kadar bile büyük olmayan bir toz zerreciği.
O kadar maymun iştahlıyız ki, yapabileceğimiz ne varsa çoğunu yapmaya çalışıyoruz.
Çocuklar hayata ana babalarını severek başlar, zamanla onları eleştirir ve nadiren affederler.
Bir kısmımız özgürlüğü özgür olmak için isteriz. Bir kısmımız, güç kazanmak için özgür olmak isteriz.
3.971 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.