Adolphe Thalasso, 1888 tarihli Moliere en Turquie adlı eserinde, Moliere’in Osmanlı coğrafyasında gayrimüslimler ve Levantenler içinde yüksek sınıf mensuplarınca tanındığını ama alt sınıftan insanlarca tanınmadığını belirttikten sonra ‘’oysa üst sınıftaki Türkler Moliere’i bilmezler. Alt sınıflar ise Karagöz sayesinde bilir ama bildiklerini bilmezler’’ der.
Mustafa:…silahsa silah, gürültüyse gürültü.. Ya herru ya merru!..
Kadir: Tu bi or ne tu bi yani..
Mustafa: O ne demek?
Kadir: Şekspir’i duymadın mı hiç? Türkçesi, olmak ya da olmamak..
Mustafa: Kurukafa.. Hatırladım..
Belki yüzlerce defa, onun boynuna sarılmamak için kendimi zor tuttum. Böyle güzel ve sevimli bir varlık karşımda duruyor ve ben onu saramıyorum, kuşatamıyorum.
Eğer insanlar zihinlerinde hep geçmiş acılarını canlandırmasalar ve hallerinden memnun olacaklarına geçmişisin hesabına dalarak sürekli sıkıntılarını tazelemeseler kuşkusuz şimdiki gibi acı duymazlardı.
‘’Bir güzel oyun okumak; oynandığını görmek kadar lezzet vermese bile yine roman okumaktan üstündür. Çünkü oyunda hissiyat daha kuvvetli tasvir olunuyor.’’
Buraya Türkiye demisler. Deli kisvesine bürünmeden, düsman kazanmadan hiçbir radikal is göremezsin. Bana, ‘’olmayanlari oldurtan Ahmet Vefik Pasa’’ demisler.