Halbuki yaşamak isteseydiniz yaşanacak ne müthiş bir hayat vardı; ne maceralar, ne zevkler, ne heyecanlar, sizi ölürken bile gülümsetecek ne hazlar.
Ama siz yaşamıyorsunuz.
Çünkü hayatınız bir emir beklemekle geçiyor, yaşamınız için birilerinin sanki size ‘şimdi yaşa’ diye emretmesi gerekiyor ama, onlar size sadece ‘şimdi öl’ diye emrediyor ya da ‘şimdi sürün’ diye.
Uğrunda ölünecek bir hayatınız yok… Yaşanacak bir hayatınız da…
Bu sofradan siz aç kalkacaksınız ama kabahat sofrayı kuranda değil, sizde, elinizi uzatacak güç olmamasında.
- Ahmet Altan / Ve Kırar Göğsüne Bastırırken
Günler birbirine karışıyor, zamanın akışı içinde kaybolmuş gibi hissediyorum. Her sabah uyanmak, bir öncekinden daha zor geliyor. Gözlerimi açtığımda karşımda, içimi saran karanlık bir boşluk var. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemiyorum. Hayatın anlamsızlığı, içimi kemiren bir virüs gibi yayılıyor, her hücreme işliyor. İnsanlarla aramdaki bağlar, adeta kopmuş gibi. Sanki bir cam fanusun içindeyim, dışarıdan bakanlar beni görebiliyor ama içimdeki çırpınışları göremiyorlar. Neşe, umut, sevinç gibi duygular, birer yabancı gibi. Artık hissetmek istemiyorum, çünkü her hissettiğimde, içimdeki bu acı daha da derinleşiyor. Belki de hayat, sadece bir oyunun içinde kaybolmak, sonu gelmeyen bir labirentte dolaşmak gibidir. Ve ben, bu labirentin en karanlık köşesinde, hiçbir ışık göremeyen bir yolcu gibi yalnızca varlığımı sürdürüyorum.
-wave
Tanrım, neredesin sen? Gözlerimiz göz yaşları içinde, yüreklerimiz kederle doldup taşıyor. Neden bu kadar sessizsin? Neden bu kadar çok acı var dünyada? Adaletin nerede? Yoksa sen de mi bizi terk ettin?