"Ah! Birkaç saat sonra ölecek olmak ve bundan bir yıl önce, aynı buna benzer bir günde özgür ve masum olduğumu, sonbahar gezintileri yaptığımı, ağaçların altında amaçsızca dolaştığımı ve yaprakların üzerinde yürüdüğümü düşünmek!"
"Benim güzel çocukluğum! Benim güzel gençliğim! Ucu kana bulanmış yaldızlı kumaş. O zaman ile şimdiki zaman arasında bir kan nehri var ; başkasının kanı ile benimkinin oluşturduğu..."
Victor Hugo... Yaşadığı dönemin acımasızlıklarına karşı susmayan bir adam.
26 yaşında bu kitabı ismini kullanmadan yayımlamış. Toplumundan duyarsız kalmamış bir yazar istemsizce saygınızı kazanıyor. Üstelik öyle zor bir dönemde ayrıca gençlik yıllarında düşünüp ortaya koydukları gerçekten çok anlamlı. Döneminde yaşanan ölümlere bir isyan.
Kitaba geçecek olursak, en başında anlatılan ölümlerden dehşet duyarak gerilimli bir başlangıç yapıyorsunuz. Sonra kahramanımızın hikayesine geçiyoruz. Başlı başına bir dram olan giyotin, kahramanımızın yaşadıklarını okuduğumuzda zaten ona sempati ve acıma beslediğimizden daha da etkili bir şekilde empati yaptırıp üzüyor sizi. Ölüme mahkum bir adam ve bunu bilerek yaşadığı bir kaç günün ızdırabını sizde hissediyorsunuz. Üstelik yaşamak isterken ve geride bırakmak istemediğin kişiler varken ölüm, daha da katlanarak kabul edilmesi olanaksız bir olay haline geliyor.
Kahramanımızın ne suç işlediğini bilmeden okuyoruz tüm bir kitabı.
Zaten, ölüm gerçekten insanın hükmünü verebileceği bir şey midir?
"Savaşmak zorunda kalırsam, ölüm şu gün ya da bu gün gelmiş vız gelir tırıs gider. Çünkü ben ne geçmişte, ne de gelecekte yaşıyorum. Benim yalnızca şimdim var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun. Çölde hayat olduğunu, gökyüzünde yıldızlar olduğunu ve insanın özünde bulunduğu için kabile muhariplerinin savaştıklarını anlayacaksın. O zaman hayat bir bayram, bir şenlik olacak; çünkü hayat, yaşamakta olduğumuz andan ibarettir ve sadece budur."
"Biraz daha şikayet edecek olursam, " diyordu yüreği, "bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların yürekleri böyle olur. Ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz. "
Kitabı çok kısa bir sürede okudum.Çünkü, inanın çok yalın ve akıcı bir dil kullanılmış.
Olay akıp gidiyor ve sizde kapılıyorsunuz.
Bu kitap kimisi için gereksiz popüler kimisi için gerçekten ufuk açıcı görünüyor.
Benim fikrim bu kitap bize bildiklerimizden farklı bir şey anlatmıyor. Ama o bilmemiz ve yapmamız gereken şeyleri yapamayan bizler,
Beni yorum yapmaya iten kitap 'iki şehrin hikayesi'
Taze okudum ve bitirdim 'iki şehrin hikayesi'ni...
Gerçekten benim için çok yoğundu. Yeri geldi ara verdim sonra geri döndüm okumaya devam ettim. Elbette kitapta değinilecek bir sürü güzel ayrıntı var ama ben gerçekten çok etkilendiğim karakter üzerine yazmak istiyorum.
Sydney carton...
Ben bu karakterde kendimi buldum.
Hayatı boyunca kendini