Asım yaman

“Hem ne diye kaçacağım? Burası yeterince tozlu, boğucu, bu evin içi yeterince pis değil mi... bütün bu salonlarda iş güç sahibi insanların arasında fare ürkekliğiyle, bitpazarı telaşıyla dolaşıp durmuyor muyum... kentte kalmış, bir yere gitmemiş bu insanlarin yüzünde sabahtan akşama kadar yeterince kendini beğenmişlik, koyu bir küstahlık, küçük ruhlarının yüreksizliği, kúçük yüreklerinin tavukkarası körlüğü yeterince yok mu? Doğrusu, benim gibi sinirleri zayıf biri için cennet burası! Her şey apaçık, aydınlık burada... Yazlıklardaki ya da yurtdışında içmelerdeki bizim beyler, hanımefendiler gibi bir şeylerini gizlenmeye bile gereksinimleri yok... Yani burada yalnızca içtenlikleri, sadelikleri nedeniyle herkes çok daha saygıya değer... Hiçbir yere gitmeyeceğim! Patlayacağım burada, ama gene de gitmeyeceğim!.."
Reklam
Zacharius Usta ürperdi ve tiz bir sesle, dine küfür anlamına gelen şu sözleri okudu: 'İnsanoğlu bilimin kölesi olmalı, onun uğruna yakınlarını ve ailesini feda etmelidir.' - Evet ya, diye haykırdı, bu dünyada bilimden ötesi yok!
..., günün her anının kullanımına ilişkin bir özdeyiş beliriyordu. Zacharius Usta bir zamanlar, bu özdeyişlerin peş peşe gelişlerini tamamen Hıristiyanca bir itinayla ayarlamıştı; dua, çalışma, yemek, eğlence ve dinlenme saatleri dini bir disiplin çerçevesinde art arda geliyor, özdeyişlerdeki tavsiyelere titizlikle uyan birini hiç kuşkusuz selamete eriştiriyordu.

Reader Follow Recommendations

See All
- ... Zacharius Usta her zaman şeytanla birlikte hareket etti! - Efendimin saatlerinin çaldığı güzel çan kulelerini hesaba katmadınız demek ha? diye tekrar söze başlıyordu kadıncağız. Dua ve ayin saatlerinden kaç defa haberdar oldunuz onun sayesinde! - Kuşkusuz öyle, diye cevap veriyorlardı. Ama kendi başlarına çalışan ve gerçek bir insanın yaptığı işi yapabilen makineler icat etmedi mi? - Cenevre şehrinin satın alacak parayı bulamadığı, Andernatt Şatosu'ndaki o güzelim demir saati şeytanın çocukları yapabilir miydi peki? diye sözünü sürdürüyordu Scholastique, öfke içinde. Her saat başı güzel bir özdeyiş beliriyordu kadranda, bir Hıristiyan bu özdeyişleri hayata geçirse dosdoğru cennete giderdi! Bu da şeytan işi mi yani?
Hukukta zamanaşımı icat edilmemişti, fizik ve astronomi bilimleri hesaplarını titizlikle elde edilen kesin ölçümlere dayandırmıyorlardı; ne belli bir saatte kapanan kurumlar, ne de dakikası dakikasına yola koyulan katarlar vardı. Akşamları yat borusu çalınıyor, geceleri de, sessizliğin ortasında avaz avaz saatler bildiriliyordu. Elbette ki, hayat yapılan işlerin niceliğiyle ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu. Şaheserleri hayranlıkla seyretmenin yarattığı soylu duygular ruhu zenginleştiriyor, sanat arkadan atlı kovalıyormuş gibi yapılmıyordu. Bir kilise iki asırda inşa ediliyor, bir ressam ömrü boyunca ancak bir iki tablo yapıyor, bir şair sadece tek bir seçkin eser meydana çıkarıyordu, ama asırlar boyunca takdir edilecek şaheserlerdi bunlar.
Reklam
Kuzey Afrikadaki Fransız somurgesine karşı bağımsızlık mücadelesi
Evvelâ bizim radyolarımız, gazetelerimiz bu istiklâl ve hürriyet mücahitlerinden Fransız gazete ve radyolarna uyarak “asiler”, “tedhişçiler” diye bahsediyorlardı. Sonra biraz insafa geldiler: Tedhişçi ve âsi yerine “mukavemetçi”, “milliyetçi” gibi tabirler kullanmaya başladılar. Türkiye'de hiçbir zaman, bilhassa gazeteciler Türk milletinin hakikî hissiyatına tercüman olamamışlar, hele meselenin Müslümanlarla, Müslümanlıkla alâkası varsa ona ya Hristiyan ya Yahudi penceresinden bakmışlardır. .... Şimali Afrika'da Fransız zulmü, artık örtbas edilemeyecek, gizlenemeyecek bir hâle gelince mesele Birleşmiş Milletlere intikal etti. Başta Müslüman memleketler olmak üzere, Avrupalı, Asyalı hemen hemen bütün komşularımız mücahitler, mazlumlar tarafını tuttular... Bizim delegemiz ise Fransa'yı...
Sayfa 226Kitabı okudu
Yunanistandaki istasyona bakarken.
Eski yazılar badana edilmiş, üstüne Rumcası yazılmiş... Dikkatli bir göz bunu fark eder... Düşünüyorum; Yalniz bize bunu Yunanlılar mı yaptı? İki gün evvel Edirne'de büyük kubbenin etrafındaki o güzelim nefis yazıları karalayan eller kimin eliydi? Ayasofya, camilikten nasıl çıktı? Kim çıkardı?.. Müslüman Türk ülkelerinde ecdat yadigârı bu topraklarda, Bizans'ı ve Rumluğu yaşatmak, hortlatmak istevenler kimlerdir? Bizim sözde ve gözde inkılâpçilarımız değil mi? Sonra bu nasıl hudut?.. Nerdeyse Selimiye minarelerinin gölgesi Yunanistan'a terk edilen topraklara düşecek... O öve öve bitiremedikleri Lozan Zaferi nerede? Sanki Milli Mücadele'de onlar galip gelmiş.. Şu Edirne'nin istasyonu bile harp tazminatı olarak verilmiş bize. Kimin malını kime vermişler?
Sayfa 219Kitabı okudu
Koskoca bir âlem göçmüş yıkılmış! Türbelerin, câmilerin yakılmış! Meydanlara kara putlar dikilmiş!..
Sayfa 202Kitabı okudu
'Biz, padişahları başımızdan niçin attık! Şimdi onlarin yerine paşalar mi geçmek istiyor?' diye kükreyen Hüseyin Avniler, fazilet timsali Mehmet Akifler, kayıtsız şartsız milletin hâkimiyetini temsil eden civanmert insanlar, Meclis'ten tardolundular. Artık bundan sonra Büyük Millet Meclisi'nin çatısı altında toplananlar halkın vekili değil, Ankara'dakilerin vekili idi. Mebus değil mahpustular. Millî Mücadele'yi başaran, Birinci Büyük Millet Meclisi'nin tarihî zabıtları, ciltler tutar. Ondan sonra toplanan meclislerin tarihini bir tek cümlede toplamak kabil: Bravo sesleri, alkışlar, oy birliği ile kararlar...
Ahlâkın ve maneviyatın mezarını kazdılar. Bize ‘Kemalizm hangi camiye kilit vurdu?' diyorlar. Kemalizmin birçok camilere kilit vurduğu, birçoklarını yıktığı, birçoklarını da iaşe deposu olarak kullandığı malûm. Fakat asıl mesele bu değil. İmansızlar, camilere kilit vurmadan evvel ağızlara, vicdanlara kilit vurdular. Safları, cemaatleri dağıttılar. Büyük iman cephelerinin seslerini susturdular. Buna mukabil sevkitabiîlerin, orta uzuvların faaliyetini geliştiren yerler, stüdyolar, stadyumlar, randevu evleri, meyhaneler ... haneler açtılar. Böylece camiler kendiliğinden boş kaldı. Kafalar, kalpler, vicdanlar boş kaldı...
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
Bunları söyleyenler Büyük Harp'in ve Milli Mücadele’nin asıl kahramanlarını unutup birkaç adama mal etmek isteyenler, yeni nesillere okuttukları tarih kitaplarini birkaç kişinin resimleriyle süsleyip isimleriyle yaldizlayıp bu kitapları fotoğraf albümüne çevirenlerdir. Hepsini o yaptı. O yarattı... Memleketi, milleti o kurtardı... Ya millet, Türk milleti nerde?.. Vatanın kara bağrında kefensiz yatan yüz binlerce şehit nerede?..
Sayfa 145Kitabı okudu
Misak-ı Millî ruhu hâlâ bugün gönlümüzde, ruhumuzda yaşamaktadır. Fakat şurası da çok acı bir hakikattir ki, zafer kazanıldıktan, binlerce şehit vatan uğruna, din uğruna, hilâl ve istiklâl uğruna kara topraklara kefensiz gömüldükten, onun yüzsuyu hürmetine, onun kanıyla bu topraklar kurtulduktan sonra bu ruha ihanet edilmiş, büyük iman cephelerinin sesi susturulmuştur. Paris sokaklarında yetişenler, hukuk-u beşer beyannamesini ezbere bilenler, lâiklik ve inkılâpçılık perdesi altında Anadolu halkının imanını, vicdanını hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler.
Ankara'da, Hacı Bayram-1 Veli'nin türbesinin ve camisinin yanında Romalılardan kalma “Ogüst Mabedi” adını taşıyan bir taş yığını vardır. Herkesin Hacı Bayram olarak bildiği bu yerin adını halkımızın telaffuz bile edemeyeceği “Ogüst Meydanı” koyalım diye ayak direyen öküzler dahi görmüştük!*
Millî davalar diye ortaya atılan davalar milletle zerre kadar alâkası olmayan kendi şahsî davalarıydı. Bu, milletin kadîm müesseselerinin yıkılması, mukaddeslerinin ayaklar altında çiğnenmesi, namuslu adamlarının susturulmasına muvaffak oldu. Bu kıtaller, bu cinayetler, hep inkılâp diye diye yapıldı.
Kar birden çöktü. Köpek bata çıka yan tarafa kaçıp sağlam bir yere ulaştı. Ön ayaklarıyla bacakları ıslanmıştı; ıslanan yerler anında buz tuttu. Bacaklarındaki buzları yalayıp atmak için hemen harekete geçen köpek, bunun ardından karın üstüne oturup ayak parmaklarının arasını dolduran buzları ısırarak çıkarmaya çalıştı. İçgüdüleri böyle emrediyordu ona. Buzların orada kalması demek, yaralı ayaklar demekti. Köpek bunu bilmiyor, sadece varlığının en derinlerindeki mahzenlerden çıkagelen esrarengiz bir yönelime boyun eğiyordu.
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.