Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.6
Aslıhan G
Aslıhan G
@Asli_Ggg
Love people, use things not the other way around.
Ankara
57 reader point
Joined on January 2019
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Tavsiyedir
Bir seneden uzun süredir kitap incelemesi yapmadığımı fark edeli epey oluyor, ancak bu orucu hangi kitapla açacağım sorunsalı bir süredir aklımdaydı.
Beklenen kitap geldi: Bir Şey Olduğu Yok
Bu kitapla yine bir kitapçıda avare avare gezinirken karşılaştım. Neden bu kitaba yöneldim, çünkü benim hayatımda da bir şey olduğu yoktu. Gerçekten de hiçbir şey olduğu yoktu. İşe gidip yorulup eve gelip uyumak dışında hayatımda hiçbir şey yoktu. İşte ilk tanışmamız böyle oldu.
Kitabın arkasını çevirdim ve konusunun ilginçliği beni cezbetti.
Bir Cumartesi akşamı başladım okumaya, ve yaklaşık 5 saat sonra bitirmiş şekilde kitabı elimden bıraktım. Biraz kendime kızdım, çünkü hoşuma giden şeyleri sonunu düşünmeden hızla tüketirim. Ama olan oldu, bu 5 saat içinde sıcacık, bir o kadar da akıcı bir kitap bitirmiş oldum.
Dikkati çekmek istediğim nokta ikizlerin kendilerini korumak için geliştirdikleri savunma mekanizmasının onları daha da yalnızlaştırıp bir kısır döngüye sokması. Aslında hepimizin böyle savunma mekanizmaları var, ancak tek eksiğimiz fiziken değil de içten içe öfkeyle yanıyor oluşumuz.
Kullanılan dil sade, cafcaflı betimlemeler sevenlere uygun bir kitap değil. Karakterlerin duygu durumu, çözümlenmeleri bu kitabı bu kadar samimi kılıyor.
Kıssadan hisse, tavsiyedir okuyunuz
Kayıtsızlık ve Umudun İkilemi
Yeryüzündeki en güzel kitap henüz okumadığımız kitap ise bu kitabı okuduğum için tatlı bir pişmanlık duyduğumu belirterek girizgahımı yapıyorum.
Kitabın dili ve betimlemeleri oldukça akıcı, Cezayir'e hiç gitmemiş birinin zihninde Cezayir'in sokaklarını, denizlerini, deniz tuzunun insan cildinde oluşturduğu kokuya kadar her şey oldukça net bir şekilde canlanabiliyor.
Kitapta bir amaca hizmet etmeyen tek bir kelime dahi neredeyse yok, kah betimleme için olsun kah olay akışı için kullanılan her sözcüğün bir amacı var. Belki de bu yüzden her şeyi ve her şeyin içindeki hiçbir şeyi anlatabilen bu kitap sadece 110 sayfa.
Alışageldiğimiz, klasik "neden yaptı" sorusunu bir kenara bırakıp, bu güdümüze karşı koyabilirsek (ki aslında yazar, son sayfalarda bize "neden" sorusuna verdiği cevaplarla hak etmediğimiz bir mükafat veriyor) bu kitabı okurken alacağımız zevki katlayabiliriz.
"Ne fark eder?" düşüncesinin bu kadar hakim olduğu ve derinlemesine işlendiği bu kitabın incelemesine de aslında "Bir yazı yazsam ne fark eder?" diyerek başlarken, satırlarıma rahibin bana göre birden çok olaya gönderme yaptığı şu sözüyle son veriyorum: " İnsan bazen bundan emin olduğunu sanır, oysa aslında emin değildir."
İyi okumalar sevgili kitapseverler...
Tanım: Kutsal kitaplarda anlatılan hikayelerin gerçek hayata uyarlanmış hallerinin bir solukta okunacak bir biçime sokulduğu roman ötesi şaheserdir.
Zaten karakterler ve sembolize ettikleri dini şahıslar yazılmış, amacım bunları tekrar etmek değil, sadece ufak bir konuya dikkati çekmek.
İnsan öyle bir varlık ki, ne kadar zorluklarla kötülükleri yenmiş ve def etmiş olursa olsun; hafızasına maalesef ki yeniliyor. Binbir güçlükle getirilen güneşler, yılların getirdiği rehavet sonucu her seferinde batmaya mahkum ediliyor.
Kitaptan alınacak çok şey var, okumanızı tavsiye ederim.
Reader Follow Recommendations
Normalde roman dışı kitapları okuma alışkanlığım çok olmasa da önerilerine değer verdiğim bir arkadaşım tarafından bana önerildiğinde Outliers'ı okumak artık rızaya dayanan bir zorunluluk oldu.
Gerçek hayat hikayeleri oldukça derli toplu ve neden-sonuç ilişkisine uygun olarak anlatılmıştı.
Kitabı okurken aklımda beliren ve sonunda iyice belirginleşen "Acaba başarılı olmak için doğru zamanda, doğru yerde, doğru aileden doğdum mu?" sorusu ise sanırım bir süre daha yanıtsız kalacak.
Kütüphanenizde mutlaka olması gerekenlerde bugün
Sitede hevesle tıkladığım Balıkçılar'ın bu güzel platformda sadece 3 okunması olması beni oldukça üzdü.
Bu kitapla Remzi Kitabevi'nde her zamanki gibi belirli bir kitabı aramazken ve onlarca kitaba göz gezdirirken karşılaştım. Beni ona çeken neydi hala bilemiyorum. Kapağı değildi, yazarı hiç değildi çünkü adını dahi duymamıştım, Man Books Ödülü'nün nasıl bir ödül olduğunu ise içinde bulunduğumuz gün de dahil olmak üzere hala bilmiyorum. Belki kader belki süper kozmik güçler, kitabın arka kapağına göz gezdirdim ve benim olması gerektiğini anladım.
Nijerya kültürü ve politik durumunun arka planda sürekli çaldığı bir parça hayal edin, bu parçanın üzerine mistik öğeler (bu açıdan bana dini kitaplarda da defalarca bahsedilen kardeşlerin kavga ve açmazlarını hatırlattı) ve belki de şu güne kadar okuduğum en çarpıcı şekilde betimlenmiş kardeşlik ilişkilerini ekleyin. İşte bu Balıkçılar'ın oldukça kısa ve kitabın tüm can alıcılığını malesef tarif etmeye yetmeyen özetidir.
Her bölümün başlangıç kısımlarının betimlemelerle başlaması ve bölümlerarası ilişkilerin olduğu, sadece anlattığı hikaye açısından değil NASIL anlattığıyla da öne çıkan bu kitabın 1000kitaptaki fahri temsilciliğini üstleniyor ve çok daha geniş bir kitleye ulaşması için yazdığım bu mini destanı okuyacak kadar sabırlı olan sizlere iyi dileklerimle sonlandırıyorum.
Özellikle dini/mistik hikayelerin modernleştirilmiş şekilde tekrar can bulmasını (belki de en büyük örneklerinden biri Siddhartha'dır) sizler de benim kadar seviyorsanız, üç hikayeden oluşan bu kitabı tek bir solukta (yani yaklaşık olarak 1.5-2 saatte) keyifle bitireceksiniz demektir.
Sadece tek bir dipnotum olacak, ilk hikayeyi okurken dindarlığınızdan bağımsız olarak "Allahım çarpmasa bari" haykırışlarınıza hakim olmaya çalışın....
Arafta kalınanlar
BU İNCELEME SÜRPRİZKAÇIRAN İÇEREBİLİR, RİSKİN SİZE AİT OLDUĞUNU BİLEREK DEVAM ETMENİZ ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR...
Günlük hayatta sokakta yürürken veya televizyonda bu kadar sık duyabildiğimiz "orospu" kelimesinin bu kitabı satın almak isteyenler için telaffuz esnasında ne büyük ve trajikomik olaylara yol açabildiğini yazılan yorumlarda okurken büyük bir şaşkınlık geçirdim. Belki de bu, insanın en büyük ikiyüzlülüğüdür; kolay yargılamak ancak yargılanmayı istememek.
Çoğu kitapta işlenen gençlik ve getirdiği deli dolu hayat yerine bu defa satırlarımızı yaşlılığın farklı bir incelemesi kaplıyor. Sanki bir gün yaşlanmayacakmışçasına yaşadığımız bu hayatı, bu satırlar kısa bir süre de olsa kesebildi ve kendimi "Yaşlanınca ne gibi sorunlarım olacak? Yaşlılık nedir, gerçekte ne zaman yaşlanmış oluruz?" gibi soruların cevaplarını ararken buldum. (Not: Cevapları bulunmaktansa yaşanması gereken soru(n)larım cilt bilmemkaçıncı sayfa)
Bu kitabı yaşlılığı ele almasıyla okuduğum kitaplardan farklı olmasına rağmen, malesef ki reşit olmayan ve rızaya dayanmayan bir ilişkiyi romantize etmesi sebebiyle elim beğenmeye ve oylamaya gidemedi.
Az çok hepimiz Nazi dönemi Almanyası hakkında kabaca bir fikre sahibizdir, yapılan ayrımcılıklar konusunda da hemfikirizdir.
Ancak kaçımız bu ırkçılık ve ayrımcılığın sadece erişkinler düzeyinde yaşandığı ilüzyonuna sahiptik? Toplumu bu kadar derinden etkileyen Nazizmin elbette ki çocukluk döneminden itibaren tohumlarının ekildiğini, bu ekilen tohumların verimli olabilmesi için ne gibi bir müfredata sahip olunması, nasıl sosyal etkinliklerle bu fikirlerin pekiştirildiğini çoğumuz hayal etmedik, belki de hayal etmek istemedik.
Yazar işte tam da bu ilüzyonlarımızı dönemin gerçekleriyle paramparça ederken, aklımda tek bir fikir beliriyor: Çocuklar da sıvılar gibi, içinde bulunduğu kabın şeklini alıyorlar.
Sözlerime yüzyıllardır süregelen şu tartışmayla son veriyorum, insan doğası gereği nedir? İyi midir, yoksa kötü mü?
Bir İdam Mahkumunun Son Günü'nü daha iyi kavrayabilmek için, kısa olan bu kitabın görece uzun önsözünün emek verilerek okunması gerektiğini düşünüyorum. Bu emek, kitabın yazıldığı zamanı ve toplumu daha iyi kavramamızı sağlamakla kalmıyor, romanın kendisi kadar içindeki dünyayı bizlere görünür ve anlaşılır kılıyor.
Belki de günümüzün getirdiği bir alışkanlık olarak sonuç odaklı olmanın iliklerime kadar işlediği bu dönemde, SONU zaten bilinen bir kitapta, kitabın sonunda yaşanacaklardansa kitabı sona götüren psikolojik örgüyle kitabı sonuna kadar ilmek ilmek örmek çok daha anlamlı oldu.
"Suçu neydi?" sorusundansa "İçinde bulunduğu durumda aklında neler vardı?"yı düşünmek benim için oldukça farklı ve eşsiz bir deneyimdi.
#PARA
Modern zamanda yazılmış bir kitap olsaydı arka kapağında #para etiketini bulabileceğimiz bu eser kesinlikle sembolik dilin ve betimlemelerin oluşturduğu bir harman niteliği taşıyor.
Orwell betimleme konusunda o kadar büyük bir usta ki, kendi evimizin ve büyük ihtimalle yanında demlediğimiz kahvenin tüm sıcaklığına rağmen tasvir edilen yoksul mahalleler ve delik kıyafetler karşısında üşüyebiliyor, baş karakterimizin yaşadığı (ve aslında yaşamayı tercih ettiği) çaresizlik karşısında içimizin sıkılmasına engel olamıyoruz.
Bütün büyük buhranına rağmen oldukça akıcı olan Aspidistra'yı eline almış olan sizlere iyi okumalar diliyorum.
Kadınlar Ülkesi özellikle kadınlar dünyasına ait bir ütopya (kimilerine göre belki de distopya) olması ve belki de türünün sayılı örneklerinden biri olması nedeniyle kesinlikle okunmaya değer.
Kitabın ilk yarısında oluşturulmuş dünyanın detaylarına vakıf olmak oldukça keyifli olsa da, özellikle sonlara doğru aynı konuların ve kitabın ana fikrinin defalarca tekrarı okumanın devamını getirmeyi biraz zorlaştırabiliyor.
Bu ufak naçizane eleştirim bir kenara bırakılırsa keyifli ve ütopyalara farklı bir soluk getirmiş olan Kadınlar Ülkesi'nin kitaplığınızda bulunmasının sizler için bir kazanç olacağı fikrindeyim.
İyi okumalar dilerim.
