Kader koşarak kaçabileceğin bir şey değil belki ama hep süründürecek de değil seni.Her düşüş geçmişte bir başka düşüş getirir akla belki ama düşebilmek için ayakta olmak gerekir,demek ki her seferinde bir şey ayağa kaldırmış seni… Hayat devemlılıktan,süreklilik ve değişimden ibaret.Bir akışın içerisindeyiz ve hepimiz bunun bir parçasıyız.Her şey insan için.Düşüşler de yükselişler de bizim için.Acılar ve sevinçler bizim için.Kaçmalar ve savaşmalar,sevgi ve nefret,pes etmek ve direnmek bizim için.Yaşamak ve ölmek…bizim için.Tüm bu bilinmezliğe rağmen yaşamak istemek ve hayal kurmak bizim için. Ağlamanın ya da düşmüş olmamın güçsüzlükle bir ilişkisi yok,öç alma içgüdüsünün de öyle.Birini edebilmek,birini kırabilmek,tek bir damla gözyaşı dökmüyor olmak ya da insanı insan yapan değerlerden uzaklaşmanın güçle bir ilgisi yok.Gücün kas hücreleriyle de bir ilişkisi yok.Zira güçsüz olmakta da bir sorun yok.Her darbede dik duramayabilir insan ve bu normaldir.Bizler insanız.Bazen kaldıramayız,yıkılırız ve tekrar ayağa kalkarız.Bizler etten kemikten değiliz yalnızca,bir kalp bir de ruh taşıyoruz içimizde.Onların aldığı yaralar çabuk iyileşemez ve bunun acısını duymak kadar normal bir şey yok.
Bu pişmanlıklar beynimize her ne yapmışsa,orada-nasıl desem-ne çeşit bir nörokimyasal tepkime olmuşsa,aynı anda hem ölümü hem de yaşamı istemenin karmaşası bizi bir şekilde arada bırakmaya yetmiş olmalı.