Ama işte o yeni hayat köşeden el sallamayı bırakıp karşılarına dikildiğinde ve onlardan en sevdiklerini geride bırakmalarını istediğinde çocuklar asla hazır olamıyor o hayata başlamaya.
lisanstayken aldığım bir kitaptı, o zaman da çok sevmeme rağmen yarım bırakmıştım. şimdi baştan başlayınca daha iyi oldu.
ilginç bir kitap bu, her chapterda çok farklı yerlere sürükleniyorsunuz ama dönüp dolaşıp konu yine yürümeye geliyor. bir süre sonra sözü nasıl olacak da yürümeye getirecek diye hint aramaktan çok keyif almaya başladım mesela :)
yanında bir roman ile okursanız daha çok seversiniz, kendi başınayken biraz tekdüze geliyor ve ilk denememdeki gibi yarısında elinizden düşüveriyor. lezzetli bir kitaptı, bol bol not aldırdı.
"Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. iki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden homo viator'un eylemidir. çünkü yürüyen insan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.”
Nazan Bekiroğlu'nun ve betimlemelerinin güzel hatrı için bitirdim..
yoksa Yusuf Ziya'nın mektubu hariç beni pek de içine alamadı kitap. Klişe ve basmakalıp kadın normlarını, yine klişe ve basmakalıp bir şekilde eleştirmekten ileri gitmeyen bir örgüsü olduğunu düşünüyorum. Farklı bir bakış açısı, bir nefes aradım ama bildiğim şeyleri süsleyip püsleyip bana yansıtmaktan başka bir şey yapmadı kitap. Nar Ağacı sonrası okur kitlesinin biraz hayal kırıklığına uğradığını düşünürdüm ama yorumlar şaşırtıcı derecede güzel... Belki de ben yazarı zihnimde fazla abartmışımdır, ya da sadece benlik değildir bilmiyorum.