Her zaman samimi kalemiyle, masalsı anlatımıyla eserlerini biz okurlarına sunan Yaşar Kemal şimdi de zaman makinesine koyup Ağrıdağının eteklerine götürüyor beni.
Gelen baharla birlikte ben de öfkeli Ağrıdağının üstüne yürüyorum. Küp gölünün kıyısına her bahar gelen çobanların çaldıkları kaval sesine kaptırıyorum kendimi. Bakır renkli toprağı elimde ufalıyorum. Ağrıdağının öfkesi kavaldan çıkan ezgilerle çoğalırken, küçük bir ak kuş görünüyor gökte. Kanadının tekini som mavisi suya batırıp çıkarıyor. Son olarak iri bir atın gölgesi yansıyor Küp gölüne ve hayal olup uzaklaşıyor.
Türk filmi tadında bir Yaşar Kemal klasiğiydi.Bittiğinde kalbimde bir acı, gözümden düşmeye korkan bir yaş, burnumun direğinde bir sızı ile kalakaldım.
Heybetli Ağrıdağı öfkenden kurtulabilen olmuş mu? Bu paşa nesine güvenir dersin?
Ahmet'e o at haktan geldi. Gülbahar, Ahmet'e haktan armağan. Sen hakka nasıl karşı koyarsın?
Gülbaharla Ahmet' in yaşadıkları Aşktıda ya Memo'nun hissettiği neydi?
Hiç düşünmeden Memo'nun canından vazgeçişi aşkın kanıtı değil de ne?
Zaten Ahmet'in ezilişi bu sebepten değil mi?
Her zaman derim gerçek Aşk kavuşamamaktır.
Dimağımda bıraktığı tadı uzun sürecek gibi, geçikmeden okuyun derin.
Son olarak bu efsaneyi resimleriyle cana kana dönüştüren Abidin Dino'yu da unutmayalım.