Aysegul Öz

Aysegul Öz
@AysEmirr
kitapperest_anne
"Sonra kuşlar gitti, anladım dünya yorgun..."
Reklam
"Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, Herkes ateşini bur­dan götürür.."
“İnsanlık öldü mü?” “Yok, ölmedi ölmedi ama, bir şey oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?”

Reader Follow Recommendations

See All
Kuşların yağmurlarda, sert yellerde dikenlere konmalarıyla kalkmaları bir olur. Ormanın üstüne, denize, Çekmece gölü-ne çavarak, ağaçların tepelerini yalayarak, göğün mavisine serpilmiş alacalı lekeler gibi uçarak gözden yiterler. Ilık, güneşli günlerde, binlerce vıcırdaşarak dikenlere sıvanıp, yazın sarı çi çek açmış, tüm düzlüğü safran sarısına boyamış, kurumuş dikenlerin tohumlarını dehşet bir oburlukla, sevinçle biribiri üs tüne yığılışarak yerler
Ötekisi bir bıçkındı. Hani ateş parçası derler ya, o türden bir çocuk-tu. Bir an yerinde duramıyor, elleri durmadan işliyor, bir şeyle- ri yapıp bozuyor, konuşuyor, bağırıyor, arkadaşlarına takılıyordu. Çakır gözlerinde onulmaz bir keder çakıp sönüyordu, ince-cik sarı bıyıkları sarkıyordu. Elleri boş kaldığında doğru bıyıklarına gidiyordu, öfkeyle, koparacakmış gibi bıyıklarını çekişti riyordu. Yuvarlak, öne doğru kıvrılarak uzamış çenesi güçlüydü. Bu güçlü çenede de bir keder vardı.
Reklam
Her yıl, bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrıdağının çobanları dört yandan gelirler, kepeneklerini gö lün bakır toprağına atıp üstüne otururlar. Bin yıllık sevda top- rağının üstüne otururlar. Tanyerleri ışırken kavallarını bellerin- den çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir...
Gülbahar orta boylu, dolgundu. Duru, açık bir teni vardı. Buğday benizliydi. O, kız kardeşlerinden başka türlüydü. Ağrıdağı kadınları gibi üst üste dökmeli fistanlar giyer, saçla- rını kırk örgü yapardı. Gerdanlığı altındı. Ayak bileklerine Ağrıdağı kadınları gibi altın, inci, zümrüt halhallar takardı.
Ahmet: "Ne yapalım, at benim kısmetimdir," dedi. "Ordusunu çekip gelecek üstümüze." "At benim kısmetimdir." "Mahmut Han zalim bir paşadır." "At benim kısmetimdir." "Mahmut Hanla başa çıkılmaz." "At bana haktan yadigardır."
Ve dağ yürüyordu kaval sesinde. Ve uçurumlar, çığlar, ayaz gece, yıldızlar patlıyordu. Ay ışığı patlıyordu. Ve dağ bü- tün hışmıyla yürüyordu. Terlemiş, soluklanan... Bir ulu dev gibi göğüs geçiriyordu Ağrı. Sofi çok derinden Ağrının soluklandı- ğını duyuyordu. Çok uzak, derin bir uğultu dünyanın ortasına doğru soluklanıyordu. Ahmet çalıyor, dağın soluğu, öfkesi bü- yüyordu.
Her yıl karlar eriyip de bahar gözünü açınca, Ağrıdağında bir ulu tazelik patlayınca, gölün kıyıları, ince kar çizgisinin üs- tü, keskin, kısa, küt çiçeklerle dolar. Çiçeklerin rengi alabildi- ğine parlaktır. En küçük çiçek bile mavi, kırmızı, sarı, mor kendi renginde çok uzaklardan bir renk pırıltısı olarak balkır. Ve keskin kokarlar. Gölün mavi suyu, bakır rengi toprağı baş döndürücü keskin kokularla kokar. Ve bu kokular çok uzaklardan duyulur.
Reklam
Mavi mi koksaydı, yeşil mi, tarçın mı? Hangi renge bürünseydi? Giyinmek başlı başına bir işti gözünde; ayrıntıların birbirini tamamlaması şarttı. Maviler giyecekse, koku: Chanel 5, yeşilse:Fleurs de Rocailles, tarçınsa: Arpege.
Baharda, Otuzların Kadını, maydanoz, kekik, nane ekerdi oradaki bir avuç toprağa. Ne de olsa, o küçük bahçeye sığınıyor geceleri.
Üslup insanın ta kendisiydi, dünyayı kavrayış biçimiydi; konu ne olursa olsun üslup değişmezdi.
Takıldığım nokta sözcükler . Yıllar yılı renklerini, kokularını, tınılarını değişik bileşimlerde denediğim sözcükler..
Evde boş boş oturdum. Çiçeklerin sararmış yapraklarını kestim. Kendime verdiğim anlamsız görevlerin hepsini yerine getirdim.
243 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.