Pazarın girişine geldikleri anda onları lavanta kokularının etrafı sardığı büyük bir meydan karşıladı. Meydanın ortasında bir cambaz elindeki bıçaklarla birçok tehlikeli hareketi başarıyla tamamlıyor ve gösterisini zaman zaman yarıda keserek etrafında toplanan insanlardan bahşiş topluyordu. Diğer yandan rengârenk çiçeklerle bezeli ağaçların güzel kokularını taşıyan rüzgâr hafif bir edayla yüzlerini okşuyordu.
“Üzgün yüzünü yerden kaldır ve gökyüzüne bak. Birkaç saat sonra sabah olacak ve yıldızlar kaybolacak. Bu onların orada olmadığını göstermez değil mi? Eminim ki istediğin ya da beklediğin her neyse ortaya çıkmak için doğru zamanı bekliyor. Güneş varken yıldızları, ay varken güneşi göremezsin. Sabretmek ve beklemek zorundasın.”
“Aradığın şeyin ne olduğunu biliyor da nerede bulacağını bilmiyorsan sormalısın, şayet aradığın şeyin ne olduğunu bilmiyor ancak nerede bulacağını biliyorsan yine sormalısın. Zira her çözüm sende saklı olsaydı arıyor olmazdın.”
Ben kederden, açlıktan ve uykusuzluktan öleceğim! Öleceğim ama bir daha seni görmeden canım çıkmaz. Ah, bir daha seni görsem! Beş dakika olsun beraber dursak, sonra ayrıldığımız gibi ölsem. Ah, dünya hiç gözümde değil.
Sayfa 95 - Türkiye iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu