Neden binlerce kitap,film,şarkı,şiir umudu tek hayat kaynağı olarak göstermiş,diye düşündüm…Ve neden bu kadar içi boş bir duyguya,acımasızca cezalar yağdırabilecek bir arzuya hayran kalınır,diye düşündüm…Hiçbir zaman ümit etmedim. Umutla tanışmadım.Eğer mutsuzluk,istediğini bulamamaktan,hayalini gerçekleştirememekten kaynaklanıyorsa sıradanlaşır. Sadece adı kalır.Güler geçerim sınavlarında başarılı olamadıkları için ağlayan gençlere, sevdikleri terk ettiği için intahar eden insanlara. Kolay mı bu kadar tanımak mutsuzluğu hayatın karanlığında? Rn anlaşıldığı noktada başlar bilinmezleri hikayenin.Kolay mı hayat,daha zengin olamadığı için bir adamın ağlayacağı kadar?
En büyük hatam insanlardan cümlelerimi bitirmelerini beklemekti. Hayatımın belli bir dönemine kadar hep böyle yaptım zaten. Gözlerinin içine baktım beni bilsinler diye. Birisi gelip, “evet, ben seni tanıyorum” desin diye bekledim.
“Yeryüzünün bütün akan suları bulanır,geçtiği yerlerin kiri,pası,çamuru,suyun saydamlığını bozar.Kış güçlüyse donar.Önemli olan bulanmamak,donmamak değil,akmaktır.Su akabildiği sürece,yeniden temizlenmek soğuğun dondurulucuğundan kurtulmak umudu vardır. Kimse saf,kimse masum değildir.Yaşayan kirlenir;önemli olan safiyeti,masumiyeti yaşamın amacı haline getirmektir.Aslolan yaşamdır.Yaşam olduğu sürece saf olmak,masum olmak umudu da vardır.”
“Suyun özü temizdir.”
“İnsanın özü de.Önemli olan,bunca kötülüğe,bunca zalimliğe,açgözlülüğe karşı özümüzü koruyabilmek.Dünyanın en zor işi bu. Gündelik hayat acımasızlık çarkı üzer dönüyor. Bizi masum özümüzden uzaklaştırmak için hayat birbirinden parıltılı ilişkiler sunuyor:Yalanla,sahtekârlıkla,bencillikle cilalanmış ilişkiler.Nefsiöizin iştahini kabartacak renkli oyuncaklar.Ruhumuzu köle edip aklımızı bedenimizin emrine sokmak için.
Ve kirlenmemiş olana, bulanmayana,donmayana övgü düzüyor.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
BULANMADAN DONMADAN AKMAK NE HOŞ
Dünle beraber gitti cancağzım
ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Çoğu zaman mesele, Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı, âlimler bilimi görür, cahiller mucizeyi.”
Terry’nin klasik bir annelik anlayışı vardı,kollarının arasında bir bebek “ayak altında dolanan çocuk sürüsü “ ve kadının sürekli olarak söz konusu bebek veya sürüyle ilgilenmesi. Tüm topluma hükmeden, bütün sanat ve sanayi dallarını etkileyen, bütün çocukları koruyup kollayan bir annelik, annelik gibi gelmiyordu Terry’ye.