Sizlere şimdi bambaşka şeylerden söz
edeceğim. Hep böyle diyor, ama sözü yine de kendime getiriyorum,
onun için herkesten özür diliyorum. Aslında o anılarımı, hayatımı
kaleme alırken böyle bir niyetim yoktu. Ben kendimi değil hep
başkalarını anlatmayı düşünüyordum, ama hep kendimi işin
içine sokuyordum, bu da canımı sıkıyor. İyi biliyorum ki bu okuru da
rahatsız edecek. Asıl üzüldüğüm şey ise şu: Başımdan geçenleri
büyük bir heyecanla anlattım. Herkes bugün de hâlâ heyecanlı
olduğumu, olayları dolu dolu yaşadığımı sanıyor. Fakat "Ah, eskiyi
değiştirmeme, her şeye yeniden başlamama imkan olsaydı!" diye
yandığımı pişmanlıktan kavrulduğumu kimse
bilmiyor.Ama giden zaman kaybedilen
değerli şeyler ne yazık ki geri getirilmiyor.
"Benim onu sevmemin nasıl bir mucize olduğunu bilmiyor. Belki de
sıradan ve vasıfsız bir şey gibi görüyor bunu. O da haklı. Neredeyse
tanıyan herkes sevmiş onu. Farklı boyutlarda elbet. Ama bir şekilde
sevmiş. Zaten onu birazcık tanıyan birinin kayıtsız kalması, sıradan biri
gibi davranması mümkün değil. Fakat ben ne yapabilirim?
Anlatamıyorum. Anlatamamamın sıkıntısı içimdeki telaşı kat be kat
artırıyor... Seni en çok ben seviyorum desem, en başka ben seviyorum
ve en başta, herkesten çok, en çok, en... Ne en? İçimden geçenleri
bilse koşup boynuma sarılır. Oysa sadece anlatabildiğim kadarını
biliyor. Anlatabildiğim kadarını... Anlatabildiğim kadarıyla ne yapılabilir?
Birer çay içilebilir belki.."