"Ne diyebilirim ki sana, varlığın sırları saklı senden, benden; bir dedikodu ki ne sen çözebilirsin ne ben. Bizimki perde arkasında dedikodu; bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben "
Ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan vazgeçip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadır.
Her insanın ölümü kendine aittir ve herkes kendi tarzını belirlebilmelidir. Belki, yalnızca belki, insanın yaşamını elinden almaya ilişkin bir hak düşünülebilir. Ama insanın ölümüne insanın elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Bu rahatlama değildir! Acımasızlıktır!
Gerçek bir ilişki he iki taraf da duygularını itiraf edebilirse, bu duyguları korkmadan yaşayıp birbirlerine ifade edebilirse mümkün olur. Bunun gerçekleşmesi iyi ve mutluluk vericidir. Ancak bu nadir görünür.
Ben aslında bir erkeğin çıkıp, "İstemiyorum kardeşim evin direği olmayı!" diye isyan edeceği günü bekliyorum. Bir erkeğin çıkıp, " Ağlarım lan, ağlarım! diye haykıracağı günü bekliyorum. Bir erkeğin çıkıp bir kadına, " Ben de kendimi güçsüz hissediyorum, beni koru" diyeceği günü bekliyorum.
Sorarsanız yakın çevreme, muhtemelen dünyanın en ukala insanı olduğumu düşünüyorlardır. Ama biliyor musunuz, bebeğim mutlu. Ben mutluyum. Mutlu olduğum için eşime faturalanacak mutsuzluklarım yok.
Doğru olanı yapmaktan asla utanç duyma, düşüncenin doğru olup olmadığına karar ver ve ona bağlı kal ve Tanrı aşkına öz saygını başkalarının değerleriyle ölçme.
Insanlar ise anne karnından bir ocaktan çıkan erimiş bir cam gibi çıkarlar ve şaşırtıcı oranda şekilendirilebilirler. Bu yüzden bugün çocuklarımız Müslüman veya Budist , kapitalist veya sosyalist , savaşçı veya barışçı olarak eğitebiliyoruz.
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun ? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar , bayraklar ve din görüyorsun "
"Peki , sen ne görüyorsun bakalım ?"
"İnsan, sadece insan. Seven , acı çeken , acıkan, üşüyen, korkan bir insan ."