Crowley kasvetle başını salladı. "Bir öğle yemeği için seni baştan çıkarmama izin ver." diye tısladı.
Yine Ritz'e gittiler. Gizemli bir biçimde, bir masa boştu. Belki son günlerde yaşanan çalkantılar gerçekliğin doğasını etkilemişti, çünkü onlar yemeklerini yerlerken, Berkeley Meydanı'nda ilk defa bir bülbül öttü.
Ama Crowley'yi binlerce senedir tanıyordu. Bir şekilde geçinip gidiyorlardı. Birbirlerini anladıkları söylenebilirdi. Hatta Aziraphale bazen, Crowley'yle paylaştıkları ortak noktaların, kendi üstleriyle paylaştıklarından daha fazla olduğundan şüpheleniyordu. Onu kozmik satranç oyununun oynandığı basit bir oyun tahtasından ibaret görmiyorlardı.
Aziraphale rahatladı. "Biliyor musun Crowley," dedi gülümseyerek, "her zaman söylemişimdir, aslında içten içe sen gerçekten de oldukça..."
"Tamam, tamam," diye terslendi Crowley. "Git bir de bütün dünyaya ilan et istersen."