Ayşe Zehra Korkmaz

Ayşe Zehra Korkmaz
@Azk_295
Kendi halinde bir şair :D Her kitap insana bir şey katar...
Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bu dünyada aklımızı durdurmak mutsuzluğun ve yanılmanın ana kaynağıdır. Unutmayın... Hasan Kerim GÜÇ...
Reklam
Bir oteli yönetmekle bir kurumu, geniş bir işletmeyi, bir ülkeyi yönetmek aynı şeydi aslında. İnsan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu. Ülkeleri yönetenler iyi ki bilmiyorlardı bunu; yoksa bir otel yöneticisini yapabileceğinden çok daha büyük hasarlar yaparlardı yeryüzünde. Defteri kapadı. Ne gereği vardı artık bunları yazmanın ya da birkaç satır yazıp bırakmanın? Yusuf ATILGAN...
SITKI BEY (Hepsine) Kardeşler! Canımızı tehlikeye attık. Vatanımızın çıkarlarını koruduk. Yine de koruruz, her zaman da koruruz. Biz Osmanlı değil miyiz? Osmanlıların şanı, ne zaman olursa olsun vatanın en küçük faydası için ölmektir. Her yerde her zaman bu yolda ölmeye hazırız! Yaşasın! Yaşasın! Namık KEMAL...

Reader Follow Recommendations

See All
HİKMET EFENDİ Ya birbirlerinin durumunu bilmeyerek ev bark kuranların hali nasıl olur? Ötesini var sen düşün. ŞİNASİ...
HİKMET EFENDİ Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken ne belalara uğradın, bak hele. ŞİNASİ...
Reklam
HİKMET EFENDİ İşte kendi çıkarı için aşk ve muhabbet tellallığına kalkışan kılavuz kısmının sözüne güvenenin hali budur. ŞİNASİ...
REİS BEY- (Hıçkırıklarla patlar) Altmış beş senenin ördüğü buz kozasından çıkıp güneşine kavuşabilmem için, oğlunu astırmam mı lazımdı? (Durak) Bana sahiden acıyor musun, Dadı? Necip Fazıl Kısakürek...
FERHAD BEY - Biz bu ruhu tanımıyoruz. Anadolu nasıl duyar, nasıl sever, nasıl yanar, nasıl coşar, nasıl parlar, nasıl patlar, nasıl yatışır, nasıl susar, nasıl düşünür, nasıl gider, nasıl dönmez, nasıl ölür, biliyor muyuz? Bilemeyiz. Çünkü o ketumdur. Karanlık bir kuyuda yaşar gibi içinde yaşar. Boynunu kesseler sırrını vermez. Necip Fazıl Kısakürek...
YOLCU - Anadolu'nun görünmeyen bir tarafı mı var? FERHAD BEY - ( Sesi birdenbire en üst perdeye fırlar.) Ruhu var! Ruh görünmez! YOLCU - Biz bu ruhu tanıyor muyuz? FERHAD BEY - Biz bu ruhu tanımıyoruz. Çünkü bu ruh dal budak salmış bir ağaç gibi gözönünde fışkırmış hakikatlerden değildir. En derin ve en gizli hakikatlerdendir. Hakikat kesifleştikçe küçülür ve küçüldükçe gizlenir. Bir tohum gibi. YOLCU - Bir tohum gibi mi? FERHAD BEY - Madde açık, ruh gizlidir. Bütün hakikatler ruhundur. YOLCU - Tohum, tohum!!! FERHAD BEY - Ruh tohumların tohumudur. YOLCU - Tohumların tohumu.
O — (Eliyle teker teker göstererek patlar) Burası katillerin, hırsızların, yankesiciler ipsizlerin sapsızların yatağı mı, meleklerin yuvası mı?(Katile.) Sen Katil olasın da en büyük cinayetten haberin olmasın?(Hırsıza.) Ya sen Hırsızların Sultanı tüylerinde ancak pire gibi dolaşacağın hırsızlık devesini nasıl bilmiyorsun? Bu develerden kervanlar geçiyor, kervanlar! (Yankesiciye.) Sen usturayla insanların ceplerini kesiyorsun ya; böyleyken ruh keselerini yırtıp içinden nüfus kağıtlarını aşıranları duymamışsın! Aman kaç, ruhuna bir ustura atmasınlar; yankesiciliği öğrenmiş olursun!(İşsize.) Senin neye yarar olduğunu bilmiyorum. İşsiz biri dediler, ipsiz sapsız bir adam! Dünya ipini çekenlerin ipinden sapından niçin haber sormuyorsun? Belki de sen, ipini, sapını güvenmediğin için bu hale geldin!(Hepsine birden.) Bana bakın, dostlarım, son nutkumu geçiyorum, kulak kesilin! Dostlarım, Allah'ı ve ahlakı ense kökünüzde duymuyor musunuz, burnunuzun ucunda görmüyor musunuz? Bir parça kambur taklidi yapın, duyarsınız; biraz şaşı bakın, görürsünüz! Necip Fazıl KISAKÜREK...
Reklam
SİYAHLI ADAM (Korkunç bir kahkaha) Ne boş hayal! Varlık dediğin senin, gözünle, kulağınla, dilinle, burnunla, elinle tadını aldığın şeyler... Ötesi vehim ve hayal... (Bağırır) Al alabildiğin kadar tadını bu dünyanın, sonra da öl!.. Doğmadan bir şey biliyor muydun ki, öldükten sonra bileceksin?.. Bilip de korkacaksın?.. YUNUS Nasıl korkmam, nasıl korkmam?.. SİYAHLI ADAM Siz, gafiller, hem ölümü kabul ediyor, hem de içinde düşünce var sanıyorsunuz. Ölüm, içinde yokluğun da olmadığı yokluk... Yoktan, içinde yok'un da olmadığı yoktan korkulur mu, Abdal Yunus? Necip Fazıl KISAKÜREK...
Ben bu çırpınış halindeyken, bazı ders vazifelerimden, geçirdiğim ilk oluş ve berzah acılarımı sezinleyen hocam İbrahim Aşki Bey, bana sınıfta şöyle hitap etti: – Sana gel diyorum, dört ayağını diremiş gelmem diyorsun!.. Ve ağzını şapırdatarak ilave etti: – Kendi otladığın yerden memnunsun, ama asıl cevherli otu bulmaktan acizsin! Necip Fazıl Kısakürek...
Erdem; biri aşırılık, öteki eksiklik olan iki kötülüğün ortasıdır. Cömertlikte ölçülük gerekli olanı vermek; ihtiyacı olana ihtiyacı nispetinde, hak eden kişiye hak ettiği ölçüde yardım etmektir. Ancak bu sınır aşılırsa israf olur. Doğru zamanda doğru kişiye doğru şeyi veren kişi cömerttir. Hak etmeyenlere cömert hediyeler verilmez. Bahadır YENİŞEHİRLİOĞLU...
Karşına gelen her kim olursa olsun; gariban deme, fukara deme. Senden bir şey istediğinde "öf" deme. Ola ki karşındaki Hızır olur da çözemezsin. Her geceyi Kadir, Her geleni Hızır bilmek gerek. Bahadır YENİŞEHİRLİOĞLU...
İSTANBUL Ne krallar tacını terk etti. Niceleri taht. Uğrumda söylendi yalanlar, Döküldü nice kanlar. Kimler kimler eğildi eteğime, Ben Ama ben Bir tek seni aldım koynuma aşkla Fatih. BAHADIR YENİŞEHİRLİOĞLU...
"Kadir, lütfen kurtul onlardan. Din mi? yoksa dindışı delilikler mi? Kendi görüşünüzü gerçek din sayıp hakikati unutturmak istemek çabasına girişirseniz bu kahredici olmaz mı Kadir? Bununla gerçekten yüzleşecek misin? Murad-ı ilahinin zuhur ettiği mahal ve makam kim? 'Mutlak hak' diye sahte sevginin peşine düşecek, 'ilahi' diye katili haklı çıkaracak 'günahsız' diye yanlışa sarılmayı ideal yaşam haline mi getireceksin?" Bahadır YENİŞEHİRLİOĞLU...
Reklam
Bir şair şöyle demişti: Işığın savaşçısı, düşmanını seçer. Elinden ne gelebileceğini bilir; nitelikleriyle, erdemleriyle övünerek ortalıkta dolaşması gerekmez. Bununla birlikte kendinin ondan daha iyi olduğunu kanıtlamak isteyen biri her zaman çıkar. Savaşçı için,"daha iyi" ya da "daha kötü" diye bir şey yoktur; herkes, kendi yolunun gerektirdiği yeteneklere sahiptir. Ama bazı kişiler pes etmez. Savaşçıyı rahatsız etmek için ellerinden geleni yapar, kışkırtır, hakaret ederler. O noktada savaşçının yüreği şöyle der: "Bu hakaretlere karşılık verme, bunlar senin gücüne güç katmaz. Kendini gereksiz yere yormuş olursun." Işığın savaşçısı kışkırtmalara kulak vererek zamanını boşa harcamaz; onun gerçekleştirmesi gereken bir yazgısı vardır. Paulo COELHO...
Ailesini düşündüğünde içi sevgiyle doluyor ve duygulanıyordu. Kız kardeşinden daha da kararlı bir şekilde, yok olması gerektiğine inanıyordu. Kulenin saati sabahın üçünü vuruncaya kadar böyle boş ve huzur içinde düşüncelerle geçirdi zamanını. Pencereden ortalığın ağarmaya başladığını da gördü. Derken başı kendiliğinden düştü ve burun deliklerinden son nefesini verdi. Franz Kafka...
" Doğduğum topraklarda bir söz vardır: İyi şeyler sabredenlerin başına gelir." Efkâr sardı önce tüm çehresini: "Özür dilerim; İlk geldiğinde sana kötü davrandığım için." Devam etti: "Teşekkür ederim; başımıza gelen en iyi şey olduğun için." Buğra GÜLSOY...
Omzunun üzerinden saz heyetine bakıp parçaya giriyor. Sesi yıpranmış ama tavır yerinde. İkinci mısrada aniden kemana odaklanıyor Alev. "Aman Allah'ım tıpkı Kenan, Kenan'ın tavrı. Kim bu çocuk?" Yan gözle bakıyor. Hemen kanı kaynıyor. Programdan sonra Sadullah'ı odasına çağırıyor. Bir yandan makyajını silerken bir yandan aynadaki aksine bakıyor. Ne kadar masum. — Adın ne senin? — Sadullah efendim. Alev bir kez daha sarsılıyor. Yoksa, yoksa. — İstanbulluymuşsun. Neresinden? — Cibali efendim. Alev'in elindeki pamuk düşüyor. Çocuğa dönüyor: — Bir daha söyle. — Cibali efendim. Alev artık konuşmakta zorlanıyor: — Babanın adı ne? — Kenan. —Ne iş yapar? —Keman sanatçısı. — Yaşıyor mu? — Sizlere ölmür. Alev artık tutamıyor kendini hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Yardımcısı kız, patron doluşuyor odaya. — Ne oldu? — Nen var? Bu oğlan saygısızlık mı yaptı? — Hayır, hayır. Beni yalnız bırakın. Son bir kez bakıyor Sado'ya, tıpkı Kenan. Herkes çıkıyor. Epeyce ağlıyor Alev. Ona "Ben senin annenim biliyor musun" diyebilir mi? Hayır. Böylesi filimlerde olur. Söyleyemez, asla. Mustafa Kutlu.....
Hakim: - Rapor diyor ki, hafif sıyrıklar; şahit diyor ki, dövmediler. Ben ne yapayım şimdi? Sen diyorsun, beni öldürdüler. Karşımda sapasağlamsın. Ben ne yapayım? Sait Faik Abasıyanık...