Home
Search
Explore
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.38
Rabia Çiçekli
Rabia Çiçekli
@Bacchante_
PR.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Kayseri
Kayseri, 21 March
59 reader point
Joined on June 2019
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Bir yürek kaç acıyla can bulur dedirten bir eserdi. Geriye kimsesi kalmasa dahi yaşamayı amaç edinmiş elleri toprak kokan emek kokan bir ailenin yok oluş hikayesi savaş sadece acıları doğurur diyerek okumanız tavsiyemdir
Engereğin Gözü
Kitap tarihi bir roman değil ancak yazarın kendi deyimiyle de tarihi dekor olarak kullanmaktadır Livaneli.
Konusuna gelince ise iktidara ,Devlet-i Aliyye biat eden etmek zorunda olan harem ağasının gözünden iktidar için oynanan oyunlar, iktidarın değişkenliği ve iktidarın müktedirliğinin üzerinde bıraktığı yoğun baskı ve korkunun anlatımı. Oynanan oyunları engerek kıvraklığında entrikaların duruşunu ve bunun karşısında değişimin azizliğinden söz etmektedir. Farklı bir bakış açısından ve güzel bir kalemden çıkan enfes bir yazı.
İlk olarak şu bilgiyi vermeliyim ki, kitabın yarısına kadar ki süreçte aslında öyle bir izlenim bırakmamasına rağmen birden bire Körlük kitabından da tanıdığımız karakterler kendilerine yer bulmaya başlıyor. Görmek adlı kitabı okumadan önce kesinlikle bildiğim bir şey var ki Körlük'ü okumanız gerekmektedir diyebilirim.
Kitap aslında yine diğer kitapta da rastlamış olduğumuz, Saramago'nun diliyle gözlerimizi açıp etrafımıza bakmamızı ve artık bir şeyleri sorgulama vaktinin geldiğini kendine özgü biçimde anlatıyor. Adı belli olmayan bir kentteki seçim ile başlıyor bu roman. Kentin insanlarının büyük çoğunluğu boş oy kullanıyor ve olaylar böylece başlamış oluyor. Politikacılar ise bu başkaldırıyı demekte ne kadar düşünsem de aslında ilk kitabın aksine kimsenin farkında olmadan yaptığı belki de öngörülmesi çok zor kolektif hareketi tehdit olarak algılıyorlar. Devamında ise hükümetin kenti kendi haline bırakıp gitmesiyle kendi içindeki anlaşmazlıklar siyasal çatışmalar ve hükmettin kendi aralarında bile çatışma süreci başlamış oluyor. 4 yıl önce aynı kentte yaşanan Beyaz körlük vakasıyla bir benzerlik olduğunu düşünmeleriyle bu durum iyiden iyiye komplike bir hale bürünüyor
Kitabın ilk yarısı oldukça farklı perspektiften bakarken, ikinci yarısını ise Körlük ile bağlaması gerçekten enfesti . Ne yalan söyleyeyim insanların aklına devamı olarak bu iki kitabın üçüncüsü çıkacak mı sorusunu akıllarda sorgulamıyorum da diyemem.
Reader Follow Recommendations
Düşünsenize bir işiniz var; lakin aslında işiniz yokmuş, neden mi. Çünkü romanda geçen şato yani devlet erki bir hata yaptığını kabul edemeyecek kadar yanlışsız ve bir o kadar da hiyerarşik okuduğumda özellikle dikkatimi çeken noktalardan birisi yine aynı yazarın Dava adlı romanında da buna benzer bir durum söz konusuydu sanrım Kafka bu hiyerarşik düzen sistem ile uzun süre boyunca sorunlar yaşamış(!) .
Kadastrocu olarak gittiğiniz yerde aslında böyle bir ihtiyaç varsa da ne yazık ki yok aynı düzlemde işler iki sistemden yürütülüyor köy ve şato peki aradaki bağı kim kuruyor ulaklar kafanız karıştı değil mi inanın benimde karıştı.
Sonuç kısmına gelecek olursak K. Kadastrocu mu başka bir iş mensubu mu okuyun ve öğrenin derim .
İyi okumalar
Genel açıdan bakıldığında 8 asla sonu belli olmayan ve hikayeden oluşmuş olmasının yanı sıra " sınır aşımını" içermesini de katacak olursak ki bunlar bazen kendi içimizdeki sınırlar bazen çevremizi bazen ise politik/ siyasi anlamda hatta mesleki ve düşüncesel olarak da sınırlar mevcut ...
Araf'ta kalma durumunun sürekli oluşması da ayrı bir metafor olabilir fakat daha önce okuduğum kitaplarında bu tarz yarım bırakılmış betimlemelere ve okuyucunun "Ee noğuldu be şimdi" demesini duyuyor gibiyim.
Ben beğenmedim ve sürekli yarım kalınmış duygusu da beni içten içe sinirlendirdi. Yorumum tamamen negatif olacaktır bu konuda okumak isterseniz ve sonu size kalmış yazılardan hoşlanıyorsanız bu sizi göre bir yazı ama bana göre hayır değil.
Bir Köpeğin Kurda Dönüşümü
Bir köpeğin sıcak yuvasından kaçırılıp kuzeyin sert soğuklarına , doğunun balta girmemiş ormanlarına ve köpeklerin ataları olan kurtlara evrilmesinin bir öyküsüdür. Bir çok insan bilir ki bir canlının içgüdüleri her zaman için var olan en eski genlere dayanır. Bu genlerin nereden geldiğini önemlidir. Çünkü bu hayatta av ve avcı vardır. Evrim bazen bir avcıyı avının ehlileştirmesiyle sınarken bazende artık avcı olmaktan çıkmış ehlileşmiş canlıları özüne tekrardan sürükler. Çünkü bilindiği üzere , tüm canlılar aslında hayatta kalmak ve soylarının devamlılığı için çaba sarf ederler.
Ana karakterimiz yani Buck. Kendi öz benliğine dönerken yaşadıkları zorlu anlar yediği kırbaçlar ve sopalar bir o kadar da o yolda kazandığı yetenekleri ve dostlukları onu hayatına sıkı sıkıya bağlamış ve artık evinin millerce uzağında olan karakterimizin değişim rüzgarları sert bir şekilde öğretmiştir ona en hızlı çevik ve güçlü olmanın özümsenemeyecek kadar vahşi hayatta işe yaradığını kitap hakkında çok fazla detay vermek gibi bir niyetim yok fakat öğrendiğim bir şey varsa oda şudur. Canlılar ne kadar uysal dahi olsa içindeki en ufak bir zerre bile onu vahşette sürükler ve her zaman güçlü olan güçsüzü yok eder.
️Daha
Birçok kitabın başı ve sonu birbiriyle bağlantılı olsa dahi Hakan Günday'ın kitaplarının bir çoğunda bu durumu yakalamak çölde kutup ayısı aramaya benzemektedir.
Daha; kitabın adıyla da tam olarak uyuşmuş daha ne olabilir ki dediğiniz o an da ağzınızı açık bıraktırak bazen nefret bazen de artık yüzü gülse mi dedirten kitap...
10 yaşında tecavüz edilen, 14 yaşında tecavüz eden, günlerce cesetlerin içinde kendi mezarını 3 yanı etten kemikten duvarlarla oluşmuş olan, yaşıtları oyuncaklarla oynarken veya kadınların hayalini kurarken, kendisi ise mültecilerin hayatlarından oluşan ayaklarının altındaki onun deyimiyle laboratuvarınde deneyler yapan kendi ağzından bazı kavramları aktaran yasadışı işlerin, şiddetin, içine doğan bir çocuk, oğlan, bir insan ;Gaza.
... birinin kaçtığı başkasının gittiği topraklar
İyi okumalar dilerim.
Kitabı bitirmek uzun bir süremi alsa bile sonu bir noktada büyük bir hüsranla bitti, benim için. Çok fazla detay ve diyalog tuhaf bir hikaye ve başında düşünülmesi gereken birçok şeyin aslında kurgulanaranak farklı boyutta bakılmasını sağladığını düşünüyorum. Detay ve uzun diyalogları sevenler için mükemmel bir kitap. İçerik bakımından farklı bir bakış açısı, aslında biz insanların kendilerine bir günah keçisi seçip tüm suçları, yanlışları, olabilecek tüm kötü olayları tek seferde o kişiye yapıştırıp o yapmıştır diyebildiğimiz bir dünyanın içine bırakıyor kitap bizi.
Keyifli okumalar dilerim.
Kuyucaklı Yusuf
Aydın Nazilli de başlayan roman Balıkesir civarında son bulmaktadır işin ilginç yanı şudur ki ölümle başlayan roman yine ölümle son bulur...
Bahtı yüzüne gülmeyen ise bir gece eşkiyaların basıp annesini babasını öldürüldüğünü gören Nazilli kazasının Kuyucak köyündeki yetim Yusuf'dur.
Yusuf'un kimsesi olmadığını öğrenen kaymakam Yusuf'u alır kendine oğul olarak büyütür, besler olaylar devam eder vilayetler değişir tayin çıkar artık küçük bir çocuk değildir ve artık hasta olan kaymakamın eve getirdiği ekmeği yemekte bir hayli zoruna gitmeye başlar. Bunların dışında ise kaymakamın bir kızı vardır yeri geldiğinde Yusuf abilik etmiş yeri geldiğinde analık babalık etmiştir ve artık Muazzez büyümüştür...
Olaylar birbirini takip eder bazen romanlar mutlu biter bazen ise hüzünlü okumanızı öneririm.
Kitap ilk olarak farklı teknikle yazılmış durumda bir bölüm geçmiş bir bölüm şimdiki zaman yani flash back (geriye dönüş tekniği) ile ilerlemektedir.
Bunun dışında mekan genelde Almanya Berlin'dir. O sokaklarda; karanlığı, sefaleti, pedofili, sapkınlığı, tecavüzü, istismarı, suçu ve belkide dünyanın gerçek yüzünü anlatmaktadır.
En baştada
Edgar Allan Poe'nun hikayeleştirilmiş biyografisidir bunu anlamam biraz uzun sürsede fark ettiğim bir şey varsa arka kapakta yazan güzel sözdür.
"Tarih, büyük adamların metreslerini yazmaz"
İşin kötü yanı o kadar lüks ve şaşafatın yanında bir o kadar açlık ve sefaletin sardığı sokaklar tutkulu aşklar ve yasak ilişkilerle sonunun hiçte beklediğim gibi bitmemesiyle beni bir yandan üzmüş fakat bir o kadarda tuhaf hissettirmiştir.
Biyografi olmasına rağmen entrika ve yasak ilişkileri anlatan yapıtları seviyorsanız vir göz atın derim.
Unutma Bahçesi çok değişik kitaplardan biri diyebilirim. Okurken zaman zaman bıraktığım ve doğruyu söylemek gerekir 40 gün civarında anca bitirebildiğim bir romandır.
Ana karakterin duygularını ve hissettiklerini anlamaya başladıktan sonra biraz daha oturmaya başladı fakat kitap insan ilişkileri üzerine yazılmış olduğu için fazlasıyla karmaşık bir hal alabiliyor. Betimleme ve olay örgüsünün de az olmasıyla durumun arap saçına dönebildiği yerler yer yer mevcuttur.
Ne kadar karmaşıkta olsa sevmedim diyemeyeceğim biraz kafanızı karıştırıp acaba sorusuyla başbaşa bırakıp gidiyor. Felsefi tarzda seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim
Fransız polisinin Japonya sevdası diye düşünerek başladığım ve ilk sayfaların inanılmaz derecede yavaş aktığı ama sonlara doğru elimden bırakmak dahi istemediğim ve bunun yanı sıra tavsiye ettiğim bir polisiye, dram romanıdır.
Kısaca bahsedecek olursam eğer; bir seri katillin peşinden giden Fransız polisimiz ve asıl hikayenin sonradan göz önüne serilmesini sağlayan Japonya'dan kalma bir dostluğun kin ve nefrete doğru , çevrilmiş olması bol gizemli ve entrikalar arasımda çevrilmiş hadda bir yerden sonra daha ne olabilir dediğiniz anda bir tık daha çıtayı yükselten bir romandı.
Başlarda birtakım anlam karmaşası oluşsada sonlarına doğru karakterlerin ruh haline bününerek ve onları zihinlerinizde canlandırarak bir nevi hayal tiyatrosu gibi anlamlandırmanız ve oynatmanız için zorluyor.
Savaştan ve savaşın ardında bıraktığı yalnız kalmaya mecbur kalan kadınlardan bahsederek başlıyor tabi bu durum uzun sürmüyor. Savaş kaçağı bir kardeşin evlenmesi ailenin Amerika'a gidişi ordaki ufak ama aile içindeki sırlarla dolu olaylar ve kaçınılmaz sonlar ölümler...
NOT : Filler tepişir, çimler ezilir.
Okuyun tavsiye ederim...
Kendi kısa yorumum
Yalnız bir kadının, kendini belli dönemlerde farklı amaçlar uğruna fedakarlık yapması ve bu fedakarlığın karşılığının unutularak ödenmesi tavsiye ederim. Gerçekten şuanın dünyasında bir apartmanın son katında yalnız yaşayan ve bazen insanların unuttuğu tek başına ve aslında herşeyi başara bilecekken kendine güvenmemesiyle ortaya çıkan güzel ve akıcı bir romandı.
