Vücudumuzda ‘bağımsız’ gibi görünen sistemlerin, aslında evrim süreci içerisinde karşılıklı etkileşimlerden beslendikleri, niceliksel gelişmenin nitel sıçrayışlara neden olduğunu görürüz. Çevirisini yaptığım bir kitapta; duyu sisteminin önemi ve diğer sistemlerin doğuşu, gelişmesi üzerinde çok önemli bir vasfa sahip olduğunu anlatıyor.
Genetik araştırmalar içsel mekanizmaların, hareket ve titreşimi kaydetme yeteneğine sahip olan ilkel dokuma alıcılarından evrimleştiğini göstermektedir. Primitif balıkların vücutlarının yan kısımları boyunca saç benzeri dokunma alıcı çizgisi vardı. Alıcılar, etrafındaki potansiyel avcıları, ona yaklaşan sudaki dalgalanmaların titreşimlerinden tehlikeye karşı uyarırdı. Zamanla gelişen tüy hücresi alıcıları, balığın kafasına giden/göç eden sıvı dolu zarlar haline gelir ve kafanın kemikli yapılarında keselerle çevrili hale gelir. Balığın çevresiyle ilgili daha doğru algı verir. Akabinde bu süreç iç kulaktaki yerçekimi alıcılarının öncülüdür. Diğer yandan bebeğin anne karnındaki gelişimi, titreşimi işleme yeteneği bu ilkel durumu yansıtıyor. Anne karnındaki 1. Ayında işitme ve vestibüler sistem, işitme kesesinden -yerçekimi alıcılarını da içeren sıvı dolu keseler- ortaya çıkar. Yapılan araştırmalar deri ve kemiklerin ilk ilkel ses alıcıları olduğunu belirtiyor. Anne karnındaki bebekler iç kulağın gelişiminden aylar öncesinde bile düşük frekanslı seslere tepki verdiklerini gösterdi.
Bu bağlamda, terapik dinlemenin ( bir ses türü –klasik,jazz müzikleri ya da doğa sesleri ile elektronik tınılarla birleştirilmiş müzik) duyu bütünlemeye, vestibüler sistemlere, sosyal katılım, işlevsel aktiviteyi olumlu anlamda geliştirdiğinden, down-sendromlu, otizmli ya da genel anlamda gelişme sorunları yaşayan çocukların gelişim süreçlerinde kullanılan müdahale yöntemlerinden biridir.
Not: Kitabı okumadım bununla beraber bahsettiğin kanser nedenleri üzerinden, duyu sistemleri üzerinden örneklendirmek istedim.