Ahmet Cemil için bu felaket öyle bir beklenilmeyen darbeydi ki bir müddet bütün beyni donmuş gibi şaşkınlık içinde kaldı.
Onda şiirle uzun süre uğraşmak hastalıklı bir hassasiyet meydana getirmişti.
Öyle bir hassasiyet ki, o illete tutulanları başkaları için anlaşılmaz, mantıklı olduklarına kesin bir hüküm verilemez, hareketlerinde, fikirlerinde,
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Savaşır gözlerimle gönlüm öldüresiye
Senin güzelliğinin ganimeti yüzünden:
Gözüm kovar gönlümü seni görmesin diye,
Gönlüm ister gözüme pay vermemek yüzünden.
Gönlüm bildirir senin orada yattığını
Öyle bir hücredir ki giremez billur gözler;
Gözüm inkâra kalkar gönlün anlattığını,
Güzel yüzünün ona sığındığını söyler.
Gönlü dinleyip karar vermek için toplanır
Düşünceler kurulu: soruşturur, hakçası
Kurulun yargısıyla bir karara bağlanır
Seven gözün payıyla duyan gönlün parçası:
Senin dış güzelliğin olur gözümün payı,
Gönlüm kazanır aşkın gönlündeki dünyayı.
Bazen aklım almıyor. Bütün bu büyük dehaların nasıl zamanında bu kadar ileri görüşlü olduğu, birden fazla alanla yetinmeyerek onlarca alanda ileri çıktığı…Büyük bir başarı.
İşte Hayyam da öyle bir insandı.
Öncelikle ben bu zamana kadar ağırlık olarak felsefe, bilim ve psikoloji gibi içeriklere inceleme yazdım. Çünkü çözümleyerek ve kitabın
Sert ve ezici vuruşuyla insafsız rüzgar
Birer birer düşürür dallarından yaprakları,
Doğan güneşin her parlak bakışı
Zavallıların yasını küçümser.
Yükselen sevinç boynu bükük tasayı ezer!
Şu hasta, acılı dilenci kadının yanından
Gülüp geçen şu süslü kadınların, insan,
Yürüyüşlerinde bir aşağılama kokusu sezer.
Benim de ağlayarak yazdığım şu kara şiir,
Dudaklarında okurumun gülüşlerle titreyecek;
Neler ne gözyaşları-yazık ki- öyle titreyerek
Sevinç ve mutluluğun dudaklarında ölür!
Yaradılışın yüzündeki bu renk ayrımı niçin?
Niçin benim acım tat versin başkasına?
Yazık değil mi, niçin bir keyif çınlamış olsun
Benim tasamın iniltisi bir sevinçli dudakta?