Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akhilleus

Dolu trenler çoğunlukla batıya, bütün dünyanın yaşam için değil, ölüm için kapıştığı yere gidiyorlardı.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
Geri dönseydi annemizin hüznünün mahiyeti ve nelere kadir olduğu hakkında hiçbir şey bilmezdik. Ama terk etti bizi, aileyi dağıttı ve hüzün serbest kaldı, biz de hüznün kanatlarını, tepelere doğru binbir yoldan uçuşunu gördük…
Sayfa 170Kitabı okudu
Nasıl ki kesinlik şüpheciliğe çare değilse, tatmin de hüsrana çare olmaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Atatürk Yalnızlığı
Sahi, sana hain derlerdi , degil mi? Kitap okuduğun için... Eskiden komünistin oğluydun sonrasındaysa hain. İlk Kafka’nı baban vermişti. Babasindan nefret eden bir adamın kitabı, babanla bağlarınızı kuvvetlendirmişti. Ertesi gün, okuyup okumadığını sormuştu. Sonra da anlatmanı istemişti. On ikindeydin henüz. "Bir adam var, sabah uyandiginda kendini hamamböceği olarak buluyor yatağında..." demiştin. "Aslinda bence gerçekten böceğe dönüşmüyor. Sadece kendini diğerlerinden farklı hissettiğini anlatmak istiyor." "Bunu nereden çıkarttın oğlum?" "Ben de okulda kendimi diğerlerinden farklı hissediyorum.” "Nasıl hissediyorsun?" "Bir böcek gibi." Dalında kuruyan bir meyve gibi dudaklarını sıkmış, kafasını hafifçe eğmişti. Küçücük yanaklarını kocaman ellerinin arasına alıp sormuştu. "Neden?" "Komünistin oğlu oldugum için."
Azize kendisine inanan müridini terk eder mi? Sen terk ediyordun işte... Senin kadar acımasız ama güzel azize yaşamamıştır dünya üzerinde. Beni, acını alan bir sargı bezi, kanını dindiren yara bandı gibi kullanıyordun. İyileşince de terk edip gidiyordun. Bu kaç yıl sürdü bilmiyorum. Sonsuza dek sürse... çekerdim.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Geçmişte kalan duyguları deşmek her zaman üzüntü vermiştir bana, çünkü olayları anımsayabilirsiniz, ama duyguları asla. Anımsadığınızı sandığınız, o duyguların silik birer gölgesinden başka bir şey değildir.
Sayfa 151Kitabı okudu
Latife Tekin romanlarına bir giriş kapısını yıllar önce Ayhan Geçgin aralamıştı: “ Edebiyatımızda halk bütünüyle kaybolmadan önce onu son kez , kaybolmak üzereyken yakalayan kişi belki de 1980’lerin ortalarında yayınladığı ilk iki kitapla Latife Tekin olmuştur. Herhalde bu tarihten sonra halk, edebiyata ancak oraya buraya dağılmış, geriye kalan parçalar olarak girebilirdi.”
Yirmi küsür tıl sonra Simone de Beauvoir'da ("kişi kadın doğmaz, kadın olur"), seksen yıl sonra Judith Butler'da ("toplumsal cinsiyet normlarını pekiştiren değil, altüst eden bir kahkaha") yankılanacak, kadınlığın hazır bulunmuş değil, her an yeniden yaratılan bir oluş olarak düşünülmesi gerektiği fikrinin ilk filizleri Woolf'tadır. 1921'de günlüğüne yazdığı cümleyi ("Önce gelen kadın romancılardan biri olarak ün kazanmak istemiyor insan") "Kadınlar İçin Meslekler"de o cevapsız bıraktığı soruyu ("Yani kadın nedir? Sizi temin ederim ki bilmiyorum") böyle mi yorumlamalıyız? Eğer kadın tanımlanacaksa, geçmişe doğru değil, geleceğe doğru tanımlanabilir.
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir Oda'da okura söylenen, anlatılanın bütün kadınlar için geçerli bir ilke değil ("doğru"), her şeyin her zaman çoktan bir hikâye olduğu da değil ("yalan"), geniş bir doğruya ancak konuşanın hikâyesine çeşitli eklemeler çıkarmalar yaparak ulaşılacağıdır.
Felaketin anlatısı
Hayatta kalanlar Felaket’te katlanılmaz olanı inkar ederek hayatta kalabildikleri için, Felaket’i felaket olmaktan çıkarmadan hayatta kalmak mümkün olmadığı için, hayatta kalanın geri dönülmez bir biçimde kaybettiği şey kaybın sözünü etme kapasitesinin kendisi olduğu için, hiçbir anlatı dil bütünlüğünün bozulması gerçeğini dille bütünleştiremeyeceği için anlatılamamıştır Felaket. Dehşeti yaşayan anlatmaya başladığı anda kendi ya da başkasının yaşadığına ihanet ettiğini düşündüğü için de anlatamamıştır.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Cumhuriyetin yüzyıllık madde-mana formülündeki hesap dışı şeydi Gezi. Seksen küsür yıl sonra Fatih-Harbiye'ye verilmiş bir cevap. Hem "Türk inkılabı" nın milli gövde anlayışına, hem de devletin ideolojik aygıtına dönüştürülmüş bugünkü yorumuna. Taksim'den büyük Kazlıçeşme var, demişti Başbakan. Yanlış yorum: Fatih-Harbiye yarığının açıldığı değil, bir süreliğine kapandığı andı Gezi. Bir imkanın ufukta yanıp söndüğü an.
Sayfa 104Kitabı okudu
Doğu-batı ayrımından bu ayrımı hiç yapılmamış gibi davranarak kurtulamayız, diyordu Edward Said. Ayrımlar yokmuş, hiç olmamış gibi davranmak onları daha kalıcı, daha keskin kılar. Ayrımlar yapılmış ve izlerini bırakmıştır. Dünya eşit olmayan parçalara ayrıldığı sürece de izler varlığını sürdürür. Said'in bize önerdiği, ayrımlar hiç olmamış gibi davranmak ya da ayrımın bir tarafına yerleşip mutlak, değişmez, apayrı bir kimliği savunmak değil, ayrımların bir hükümranlığa eşlik ettiği için bu kadar etkili olduğunu göstermekti. Ayrımın ardındaki görünmeyen tarihi, görünmeyen siyaseti, görünmeyen çıkarı açığa çıkarmaktı.
Sayfa 104Kitabı okudu
Orhan Kemal
“Önce ekmek” dediğine bakmayın. “Haysiyet yenilir mi içilir mi?” diye sorması, yoklukla haysiyet arasındaki teselli ipini koparmak için. Önce ekmek, nargileler, buzlu rakılar, aynı zamanda utançsız bir yaşamdan yana kullanır oyunu Orhan Kemal. Tuğcu’nunki merhamet, Orhan Kemal ‘inki değil. Şefkat, ama merhamet değil.
158 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.