Begüm
Begüm
@Begum3
617 reader point
Joined on May 2017
Okuma Hedefleri
İrlanda'da yaşayan Tom yoğun kar yağışı sebebiyle İngiltere'de mahsur kalan oğlunu eve getirmek için yola çıkar. Noel öncesi bembeyaz, buzlarla kaplı yolda biz de Tom ile sonunun ne olacağını bilmediğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.
Bir kurtarma yolculuğu.. Noel'deki mutlu aile tablosunu tamamlama yolculuğu olarak başlasa da kitap, bu minvalde devam etmiyor. Tom'un zihninden geçen şimdi ve geçmişe dönük düşüncelerini okuyoruz. Aile ilişkileri, ebeveynlik gibi konulara dikkat çeken yazarımız, iç hesaplaşma ve pişmanlık gibi duygu yoğunluklarına boğuyor sizi. Kitabı okurken durup düşünüyor; acıyı, çaresizliği, kavuşamamayı, elden kaçan fırsatları zihninizde tartıp iç geçiriyorsunuz.
Tom'u, onun duygularını en yürekten hissettim. Kitabın sayfalarını Ben de o yolculuğun içindeymişim gibi heyecanla, çoğunlukla da hüzünle çevirdim. Böyle sessiz sakin ama vurucu kitapları çok seviyorum. Okumanızı tavsiye ederim. Sevgiyle
Kitabın ismine bakınca ne okuyacağım ben diye düşünüyorsunuz. İsim ile konu arasında bir bağlantı kuramıyorsunuz. Kitap ilerledikçe bile bu fikriniz değişmiyor. Ta ki son bölüme gelinceye dek..
Bir ailenin dört kuşak yaşadıklarına şahit oluyoruz. İlk olarak Sol ile başlıyoruz. 6 yaşında olan kahramanımızın gözünden okuyoruz tüm olayları. Sonrasında babası Randall'ın hikayesi. Büyükanne Sadie ve Sadie'nin annesi Kristina olarak günümüzden geçmişe doğru adım adım geriye gidiyoruz. 2004 yılından 1944 yılına doğru uzanan bir yolculuk bu. En dikkat çekici nokta anlatıcıların hepsinin 6 yaşındaki hallerinin gözünden olayları okuyor oluşumuz.
Kristina'nın anlattıklarını okurken büyük bir aile sırrı bizi bekliyor. Tokat gibi çarpıyor. Sanmayın ki sadece bir aile hikayesi. Arka planda çok ciddi konular var. Amerika-Irak Savaşı, İsrail'in Filistin topraklarını işgali ve zulmü, Nazilerin masum ailelere yaşattıkları. Gerçekleri en açık şekilde yansıtan çok cesur bir kitap Fay Hatları. İyi ki okudum dediklerimden. Çok çok sevdim. Bu kitabı herkese tavsiye ediyorum.
30 yıl öncesi.. Çocukluğunuzdan itibaren yaşadığınız topraklar.. Aileniz.. Duygularınız..
İşte Huw Morgan bizi 30 yıl öncesine, Galler'in bir maden kasabasına götürüyor. Öyle bir kasaba ki bu yemyeşil vadisi en önemli özelliği. Huw dokuz kardeşin en küçüğü. Onun gözünden hem kendi, hem ailesinin hayatını okuyoruz. Gallilerin yaşantısı, sıcak aile sofraları, sevgi, saygı gibi kavramlar Huw'un gözünden öyle güzel aktarılıyor ki kitap hiç bitmesin istiyorsunuz. O sıcak sofralara siz de konuk oluyorsunuz. Maden işçilerinin mücadelesi, Morgan ailesi üzerinden Gallilerin dil ve kültürlerinin kısıtlanmaya çalışılması da kitapta geçen önemli konular. Kitabın ivmesi hiç düşmüyor. 600 küsur sayfa boyunca Huw size en özel manzaraları resmediyor. Size kalan ise sayfaları huzurla çevirmek..
Kitabın son sayfalarını nefesimi tutarak okudum. Kapağı kapattıktan sonra gözyaşlarıma engel olamadım. O vadide yaşamış, veda etmiş gibiydim. Huw Morgan unutamayacağım karakterler arasında olacak. Baba ve anne figürü zihnimden silinmeyecek.
Çoookk etkilendim, çookk sevdim. Klasikler içinde geri planda kalmış bu eseri okumanızı çok isterim. 2022'nin en iyilerinden.
Reader Follow Recommendations
İrlandalı oyuncu, yazar Graham Norton'dan okuduğum ikinci roman 'Koruyucu'. Yedi Yayınları'nın harika tasarımı ile çıkan kitabın konusu kısaca şöyle;
Elizabeth eşinden ayrılmış 40'lı yaşlarında Amerika'da yaşamını sürdüren biriyken, annesinin ölümü üzerine çocukluğunun geçtiği İrlanda'ya döner. Annesinin kaldığı evde tesadüfen yıllar öncesine ait mektuplar bulur ve bu mektuplar onu geçmişine, çocukluğu ile yüzleşmeye götürür. Kitap bir geçmiş bir şimdi diyerek bize Elizabeth ve Elizabeth'in annesi Patricia'nın hayatını hafif tempolu, git gide artan bir gerilim ile anlatır. Sonuna kadar büyük bir heyecan ve merakla okuyorsunuz. Dil yalın ve olabildiğince akıcı.
Bu kadar güzel bir romanın daha çok okunmasını isterim. 1k'daki okunma sayısı beni üzdü. Graham Norton kalemi ile mutlaka tanışın diyorum. Gönülden tavsiyedir
1800'lü yıllarda Fransız bağcı Lonsonier'in bütün bağları kurur ve tek bir asma kökü, otuz frank para ile yola çıkar. Niyeti California'ya gitmekken yolda karahummaya tutulur ve Şili'de inmek zorunda kalır.
İşte bizim için de kitabın tam başladığı nokta burasıdır. Lonsonier ile başlayan hikaye, bir ailenin üç kuşak yaşadıklarını hızlı, çarpıcı ve dokunaklı bir şekilde yansıtıyor. Evet hızlı dedim, çünkü bu üç kuşağı 165 sayfada verebilmek kolay değil.
Oğul, torun ve torununun çocuğunu dünya savaşlarına konu olan hikayeleriyle tanıyoruz. Şili'nin baskıcı dönemi, zorluklar çok güzel aktarılmış. Kapağa konu olan ornitolog Therese'nin hikayesi ise beni en çok etkileyenlerden. Kökler aynı, acı aynı.. Bazen bunları değiştirebilmek mümkün olmuyor..
Kitabı okurken hiç zorlanmıyorsunuz, su gibi akıp gidiyor. Gönül rahatlığı ile tavsiye edebileceğim bir kitap.
