Yoğunlaşma bazı sorularla başlıyordu. Yaradılışımı, geleceğimi, çevremi, insanların farklılığını, duygularımın çeşitliliğini sorguluyordum. Kendimi dinlemeyi öğrenmekti bu yaptığım. Çünkü duyulabilecek kadar yüksek bir ses vardı içimde. Bunu fark edince, dünya üzerindeki bütün insanlar birden yok olsalar dahi yalnız kalmayacağımı anladım. Çünkü ağzımdan çıkan, başkalarının duyabildiği bir sesin yanında içimde yankılanan ve kimsenin varlığından bile haberdar olamayacağı başka bir ses daha vardı. Demek ki kendimle diyalog kurabilir, aynı konu hakkında yüksek sesle bir söz söylerken, içimden de bambaşka bir cümle kurabilirdim. Dünyayla aramdaki köprüyü ve kendime açılan kapıyı böylece keşfettim.
Kapitalizm derin psikolojik düzlemde gerçekten de ölümle ve ölüm korkusuyla çok alakalıdır. Arkaik boyutu burada da ortaya çıkar. Birikim ve büyüme histerisi ile ölüm korkusu birbirini doğurur. Sermayeyi akıp giden zamana da benzetebiliriz, çünkü parayla bir başkasını kendimiz için çalıştırabiliriz. Sonsuz sermaye, sonsuz zaman yanılsaması yaratır. Sermaye birikimi ölüme karşı işler, mutlak “zaman yokluğu”na karşı çalışır. Sınırlı yaşam süresine karşı, bir sermaye zamanı biriktirilir.
Farklı olmak için mi farklıydım, yoksa öyle mi doğmuştum bilmiyorum; ancak emin olduğum nokta tanıştığım kişilerle aynı durumlar karşısında aynı duyguları hissetmiyor oluşumdu.
Düşüncelerime ve beynimden geçenlere en yakın –en yakın diyorum çünkü hiç bir zaman tam anlamıyla düşüncelerimizi söylememize yetecek kelimelerin yeryüzündeki lisanlarda bulunmadığını uzun zaman önce anladım..
Ağzımdan çıkan, başkalarının duyabildiği bir sesin yanında, içimde yankılanan ve kimsenin varlığından bile haberdar olamayacağı başka bir ses daha vardı.