Nagihan Üstün

Nagihan Üstün
@Bercesteokurr
Stj. Mali Müşavir
7 okur puanı
Mayıs 2023 tarihinde katıldı
Kozmopolit olmak
-Siz, kendinizi bu harikulade insanlardan biri olarak mı kabul ediyorsunuz? Monte Kristo soguk bir ifade ile: -Evet, ben onlardan biriyim, dedi. Ve bugüne kadar benden baska bir kimsenin kendini böyle bir durum içinde bulduguna inanmıyorum. Bir kralin etki alani dogal engeller yahut adet ve dildeki degisikliklerle sınırlandırılmıştır. Benim saltanat alanim ise dünya kadar büyüktür. Cünkü ben ne Italyan'im, ne de Fransız, Hintli, Amerikali yahut Ispanyol'um. Ben kozmopolitim. Bütün dilleri konusurum. Sizin gibi kolaylıkla ve dogru olarak Fransızca konustugum için siz benim Fransiz oldugumu sanirsiniz. Fakat usagim Ali beni Sudanli, vekilharcim Bertuccio Italyan, cariyem Haydée Yunanlı bilir. Bunun için hiçbir memleketten olmadigima, hiçbir hükümetten yardim istemedigime, hiçbir insani kendime kardes diye kabul etmedigime göre zayfin gayretlerini baltalayan hiçbir engel, hiçbir süphe ile cevrili degilim. Benim üç düşmanım vardir: Bunlardan ilk ikisi mesafe ve zamandir. Fakat inat ederek bunları yenebiliyorum. Üçüncüsü en korkuncudur: "Ölümlü olmam." Beni hedefime ulasmaktan ancak o alıkoyabilir. Sag oldugum sürece hep ben olarak kalacagım. Bunun içindirki, size bugüne kadar krallardan bile duymadiginiz seyleri söyleyebilirim. Çünkü krallarin size ihtiyacı vardır. Başka kimseler de sizden korkarlar.
Sayfa 243Kitabı okudu
Reklam
Hatayı telafi etmek
-Sizden tekrar tekrar özür dilerim Kont, dedi. Bütün bu olanlar için bana gücenmeyeceğini ümit ederim. -Kesinlikle azizim Vampa. Üstelik hatalarını öyle asil bir şekilde telafi ediyorsun ki, insan bu hatayı işlediğin için sana minnet hissi bile duyuyor.
Sayfa 180Kitabı okudu
“Suçluyu bulmak istiyorsan, her şeyden önce cinayetin kime faydası dokunabileceğini bul”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Ortağı olanın, patronu var demektir.”
- Kaptan mı dediniz? dedi… Beni, Firavun’un kaptanı mı yaptınız? -Eğer tek başıma karar verecek durumda olsaydım, elini sıkar “Evet” derdim, azizim Dantes. Ama bir ortağım var. Sen o İtalyan sözünü bilir misin? “Ortağı olanın, patronu var demektir.”
Sayfa 11 - İskele YayıneviKitabı okudu
Sevgi
Bir akşam Aliş bana derdini yandı. “Yahu” dedi. “Seviyorum ve herkesin yüreğinde nihayetsiz sevgilerin yanmakta olduğunu seziyorum. Fakat onu istemeye kalkışınca, kendimden utanıyorum, dilsiz kalıyorum. Hatta susmaktan beter, saçma sapan şeyler söylüyorum. Ve özlediğim sevginin kuzulara köpeklere verildiğini görüyorum. Çünkü kuzular meleyerek, köpekler de kuyruk sallayarak o sevgiyi apaşikâr istiyorlar. Bana öyle geliyor ki dünyada mevcut sonsuz sevgi dile gelmek için can atar, dudaklarda tir tir titrer, gelgelelim dile gelmeye utanır utanır utanır!” dedi. Ben; “Şu Tosun Ahmet’e baksana, hiç utandığı yok” dedim. Aliş; “Herifin sevgisi yok ki utancı olsun. Sevgi isteyebilir, çünkü sevgiye ihtiyacı yok. Sevgiyi teklif eder çünkü vereceği sevgi yok. İşte bizim sevgimiz var. Ve o sevgi bize başkasının sevgisiyle karıştırmayı özletiyor. Ne var ki gık demiyoruz. Susuyoruz vesselam” dedi.
Reklam
Ben öyle arkadaşlar edindim ki onların birisi yanıma gelince, yanıma birisi gelmiş gibi değil, yanımdan yabancılar ayrılmış da kendimle baş başa kalmışım gibi oluyordum.
Elit olmaktan kastınız nedir hocam?
Elitlik, işini iyi yapan insanların toplumda dikeyine sınıflandırılmasıdır. Elit sistem demek irsı aristokratlık, soyluluk değildir; paranın elitizmi değildir; aklın, yeteneğin elitizmidir. Aklın elitizmi de illa ki matematik, fizik dahisini çıkartacak bir elitizm değildir; el emeği uzmanlarının da eliti vardır.
Sayfa 159Kitabı okudu
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
İkisinin de katkısı var. Ben ikisinden de fayda gördüm. Okudum, anladım; gezdim tanıdım.
“Omnia mea mecum porta”
Latincede, “Omnia mea mecum porta” diye bir tabir var; “Her şeyimi yanımda taşıyorum,” anlamına gelir. Yanımda sadece beynimi taşırım, en fazla bir iki kitabım vardır; bir yerden bir yere sadece onlarla gidip geliyorum demektir.
Entellektüel kimdir?
Entellektüel üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişidir. Entellektüel olmak için işinle, aşınla, mesleğinle ilgili konuların dışında kalan şeylere ilgi duyarsın; onlara da zaman ve para ayırırsın, farklı şeyler öğrenirsin. Bunlar illa kitabi mevzular değildir. Müzik yaparsın mesela, ciddi anlamda resim yaparsın. Salsa öğrenirsin, vals yahut tangoya merak salarsın. Milletin haline bakarsın. Onlar ne yapıyor, nelerle ilgileniyor; dertlerini görürsün. İşte entellektüel bu işlerle de uğraşan insandır.
Reklam
“Sorumluluk almayan insanlar boş olur. Bir de hak talep ediyorlar. Sorumluluk duygun yoksa hak talep edemezsin. Çünkü hakkın temelinde sorumluluk vardır. “
Zehra’nın Hikayesi
Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Birdenbire beni acı bir çığlık uyandırdı. Söz ve şuurdan yırtılarak ayrılmış kara bir kederin bağırışıydı o. Yüreğim kıyıldı, tüylerim ürperdi. Kayık bir burnu kıyılıyordu. Feryat oradan geldi. Bir kadın sesiydi: “Balıkçılar! Kara bahtlı balıkçılar! Hah hah hah!” diye karanlıkları yırtıyordu. Kayıktakilerin hiç aldırış etmediklerine şaştım. Hepsi de; “Deli Zehra” dediler. Fatma bana anlattı. Bu Zehra, gelin olacağı gece kocası olacak adam çok sarhoşmuş, arkadaşları onu gelin evine sokarken –âdet olduğu üzere– şaka olsun diye yumruklamışlar ve “Kılıbık!” demişler. Herif kan çanağına dönen gözlerle ve içkiyle yamru yumrulaşarak kenarlarından salya sızan bir ağızla içeri dalınca, gelin zaptedemediği bir tiksintiyle oturduğu yerden irkilmiş. Teller ve duvaklar bir şelale gibi, fişş ederek ayakucuna akmış. Herif, “Vay, sen beni kılıbık sanıyor da ilk görüşünde bana meydan okuyup irkiliyorsun ha?” diyerek olanca gücüyle Zehra’nın alnına bir yumruk indirmiş. Kız yere devrilmiş ve delirmiş. Köylülerde bir âdet varmış. Birisi delirince, onu dağlarda serbest bırakırlarmış. Köylülerin fikrince, kuzular, koyunlar, keçiler, hatta karaca, geyik, dağkeçisi ve başka tatlı bakışlı hayvanlar deliye yavaş yavaş alışıyor, ona sokulup etrafında toplanıyor ve onunla sanki kardeşmişler gibi yaşıyorlarmış. O hayvanların tatlı bakışlarının deliler üzerinde sakinleştirici bir tesiri oluyormuş. İşte bundan dolayı Zehra’yı başıboş bırakmışlar. O da gece gündüz dere tepe gezer, arasıra da bağırırmış.
“Ve her şeye rağmen bazen şuna inanıyorum: İnsan mutluluktan ölebiliyorsa böyle ölmem kaçınılmaz. Ve ölüme yazgılı biri mutluluk sayesinde hayata tutunabiliyorsa, o zaman ben de hayatta kalacağım. “
Aganta Burina Burinata!
“Mesela gemi orsa alabanda edecek, ne gibi emirler verilir ve o emirler verilince neler yapılır? Sırasıyla söyle bakalım” dedi. O manevranın bir kayıkta yapıldığını görmek sevincinden ben de ustam da mahrumduk. Fakat onu sözle haykıra haykıra anlatmanın sevinci vardı ya! Dudaklarımı ıslattım ve hemen anlatmaya başladım: “‘Alestaaa tira mola!’
“Ancak karadakiler kana kana hıçkıracak vakit bulurlar.”
Birbirimize sarılı, yuvarlandık. Beni ondan kopardılar. Kaptanın sesi, ‘Dümene geç!’ diye bağırdı. Ancak karadakiler kana kana hıçkıracak vakit bulurlar. Hepimiz işlerimizin başına koştuk. Kaptana, ‘Girit yakın, kıyıya doğru gidelim de, Davut’un cesedi kuru bir mezar yüzü görsün. Ölüsünün nerede olduğu belli olsun!’ dedim. ‘Peki’ dedi. Yedek yelkenleri geçirerek Girit’in bir kumsallığına doğru dümen kırdık. Rüzgâr birdenbire kesilmez mi? Deniz galiba Davut’u istiyordu, onu karaya vermiyordu. Erimiş kan kızıl ateşten ibaret bir deniz üzerinde koca kayık, yanıp kömür olmuş, yerinde çakılakalmış kapkara bir matem parçasıydı. Denize yumruğumu sıktım: ‘Ulan sana onu vermem!’ diye bağırdım.
Reklam
Hayat duygularla çalışılacak ve resmedilecek bir kompozisyon, aynı zamanda mantıklı yazılacak bir rapor gibidir.
‘Portuga!” ‘Hı…’ ‘’Ben senin yanından bir daha hiç ayrılmak istemiyorum, biliyor musun?" "Niye?" "Çünkü dünyanın en iyi insanı sensin.Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor. "