Anlatımı akıcı, çevirisi güzel bir anlatı da denilebilir. Yazar genç bir kadının psikolojisini gayet başarılı yansıtmış. Marquez'in Kırmızı Pazartesi isimli romanın kurgusuyla benzer. Burada da başlangıç aslında son. Ne olacağı, kitabın nasıl biteceği anlatıcı olan başkahraman tarafından açıklanıyor ilk cümlelerde. Konuyla ilgili genel değerlendirmeler toplumun azap çekmeye terk ettiği kadın, güçlü ve cesur kadın, kocanın sadakatsizliği ve ilgisizliği vb etrafında yapılmış. Aşka dair bir duygusu olmayan hatta tiksindiğini ifade eden bir genç kadının kendini zorla aşık olduğuna inandırması nasıl sağlıklı bir psikoloji olarak algılanabilir ki? Yazarın bu sağlıksızlıktan kurbana, mazluma, fedakar, cefakar kadına dönüştürdüğü karakter için tebrik etmek gerek. Aslında kendi olarak var olmayı başaramamış, bir aşk, eş, çocukla kimlik kazanan ve sonrasında da hep mağdur olan kadını çok iyi yansıtmış.
Arka kapakta toplumun azap çekmeye terk ettiği bir kadının çekmedeki tabancaya uzanışının hikâyesi şeklindeki yoruma katılmıyorum. Azap çekmeye terk ettiği söylenen toplum, romandaki kişilerin hepsi bu zorlama aşk ve evliliğin gereksizliği, yanlışlığı ile ilgili açıkça görüşlerini söylüyorlar zaten.
Kısacası ortada cesaret, güçlülük, fedakarlık, kocası ve çocuğu için helâk olan kadın figürü, tek başına azap çekme vs yok. Bu arada adamı da savunduğum düşünülmesin, onu değerlendirmeye bile gerek görmedim