Kitap başlangıcında sizi inanılmaz bir şekilde kendine çekiyor. En azından beni.
Ömer'in çetrefilli, karmaşık, depresif ama umut dolu düşüncelerini okurken sanki kendi içimdekileri okuyormuş hissine kapıldım.
Ömer oldum, Ömer gibi düşündüm.
Fakat kitap ilerledikçe iş benim için tam tersine döndü ve Macide'nin o mantıklı ama bir o kadarda çaresiz haline girdim.
Bunu her yazar bu kadar güzel yapamaz, buda Sabahattin Aliyi farklı kılan özelliği işte.
Günümüz içi boşaltılmış aşk hikayelerini duymak, izlemek öyle sıkmıştı ki bu kitaptaki o masum ama bir o kadar da heyecan hissettiren Ömer ve Macide'yi okumak tam anlamıyla çok iyi geldi.
Sonlarına doğru olayın durumsal boyutuna, Ömerin ve Macidenin içsel düşüncelerine o kadar güzel değinildi ki elimden bırakamadım.
O eskilerin nostalji havasını soluyarak bir aşk hikayesi okuyacak, durumların, mekanların, düşüncelerin içinde kaybolacaksınız.