Yoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarım.
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım.
Koltuğunda satılmamış gazeteler.
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Bir defterden bir sayfa kopardım ve kalemime uzandım. Üniversiteden kalma eski bir alışkanlık: Kağıda dökme sürecindeki bir şey, zihnimi düzenlememe yardımcı oluyor.
Ruth farklı parçalardan oluştuğumuzu, bazılarının iyi, bazılarının kötü olduğunu, sağlıklı bir zihnin bu karşıtlıkları dengeleyebileceğini, iyiliklerle kötülükleri idare edebileceğini söylerdi. Akıl hastalıklarının bu tip bütünleşmelerin eksikliğinden kaynaklandığı fikrindeydi; kabul edilmez parçalarımızla iletişimi kaybediyorduk.
Psikanalist Donald Winnicott'ın da dediği gibi:
"Bebek diye bir şey yoktur." Kişiliklerimizin gelişimi tecritte gerçekleşmiyor, başkalarıyla kurulan ilişkiler aracılığıyla oluyor.
Görünmeyen, hatırlanmayan kuvvetler tarafından şekillendiriliyoruz, tamamlanıyoruz: ebeveynlerimiz.
Görmeye gözleri, duymaya kulakları olan, kendini hiçbir faninin sır tutamayacağına inandırabilir. İnsanın dudakları sessizce parmak uçlarıyla konuşur; sözleri her gözeneğinden sızar.