Vapurdan önce indik birbirimizden, kürekçi mahlâsıyla geçsem ne çıkar sevda içinde yüzmediğim denizi? O halat öyle mi atılır,
yürek öyle mi bağlanır bir yüreğe?
Kara sözler karada bırakılır açılırken denize söz karada hafifse denizde ağır, işte deniz bile batıyor, sözler karşıya vardı, ara sıra adalara bak açılırsın diye suya saldığın anılar bile göğün denizinde battı! Başkasının denizinde batanlar görünmez olmayı bilirler, ya ben kimin denizinde..
Üç yanım kara benim bir yanım ıssız denizsiz, vapursuz, yolcusuz, susuz... Eski denizleri karaya bağlarlar da böyle, eski seferlerden kılıç artığı birkaç hatıra bırakırlar yanlarına, küreğe çarptırılmış gibi, öyle yalnızım karada, ne bir sarhoş gemi, ne martıların tuhaf sesleri, anlaşılmasın diye bu yalnızlık seferinin karada geçtiği, denize sürdüm şiiri, belki kılavuz, belki bir seferî...
Boğulayazdım karanın sözleriyle açıldığım şiirde!
"Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım; ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi..."
Eğer hayatınızın kontrolünü ele almak istiyorsanız duygularınızı ve algılarınızı dengelemeniz gerekir. Denge derken duyarsızlık ya da empati yoksunluğundan bahsetmiyorum. Anlatmak istediğim şey duygusal uçlardan kaçınmayı sağlayan bir içsel dengedir. Kalp ancak zihin bilinçli bir şekilde dengelendiğinde açılır, dengesiz duygular kalbin kapanmasına neden olur. Bu yüzden St. Augustine "Tanrı'nın isteğinin denge olduğunu" vurgular. Tanrı, kalbinizi açarak, büyüklük sanrılarının ya da aşağılık duygularının ötesine geçip ilahi düzenin bir parçası olduğunuzu anlamanızı ister.