Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim...
Ama hadi başka bir şeyden konuşalım.
Mesela mutluluktan. Nedir mutluluk?
Saat beri vurduğu sora da ayaklarını halinin üstüne sarkıtmış yatakta oturuyor ve keşişe hitap ederek konuşuyordu:
- Çok eskiden mutlu bir insan en nihayetinde kendi mutluluğundan kokmuş ve tanrıların kendisine merhamet etmesi için onlara en sevdiği yüzüğünü adamak istemiş. Biliyor musun ? Mutluluk beni Polykrates gibi bir parça endişelendiriyor artık. Sabahtan geceye kadar sadece seviç duyuyor olmam, bu sevincin benliğimi tümüyle esir alması ve tüm diğer hislerj bastırması bana tuhaf geliyor. Üzüntü, keder ya da sıkıntı nedir bilmiyorum artık. Işte uyumadım yine, uykusuzluktan muzdaribim, ama sıkılmıyorum. Cidden söylüyorum: Tereddüt etmeye başladım.
- Ama neden? Diye şaşırdı keşiş. Sevinç doğa-üstü bir his mi ? Insanın normal hali bu olamaz mı yani ? İnsanın akli ve ahlakı gelişimi ne kadar yüksek ne kadar özgürse , hayat ona o kadar keyif verir. Sokrates, Diognes ve Marcus Aurelius keder değil, sevinç duyarlardı. Havari de demişti ki : "Her zaman sevinin". Sevin ve mutlu ol.
Şimdiye kadar hayal etmeye devam ediyordum ama kısa bir zaman önce bu işi de bıraktım çünkü hayallerimin hiç birisi gerçek olmadı hayalin ötesine geçemedim bir türlü hayal etmekten de heves etmekten de yoruldum ne yaşamaya hevesim var ne de yarın için uyanmaya...