Bu urganın ucu gök maviye uzanır
Dar ağacı dedikleri bu olsa gerek
Özgür olan ruh, hayali intihar etmiş
Bedeni mumya eziyetinde hala
Yaşıyor zavallı, gök mavi sularda
Toprağa değse ayağı elektrik atacakmış
Peh!
Kaç kilowatt bu enerji
Arşa çıkmaya yeten?
Yeryüzünde yabancı, gökte olsa bilinmeyen cisim
Nedir bu, ne bileyim, nedir cinsim
Hangi ırkın herhangi bir temsilcisiyim
Özgür ruhun depresif bir elçisiyim.
kükresin üzengiler meydanlarda
ezilmekten bıkmış
bir o kadar da yılmış
çekiç orak arasında
kim bilir ne kadar gerilmiş
yumruklar havada
işçiler meydanda
haykırıyoruz dünyaya
korku mabadımıza kadar gelmiş
alevleri üfleyerek söndürebileceklerini sanıyorlar
üstadım bu is, bu koku içimizde artık
yalpalayarak attığımız adımlardan belli
hangi yana devrilse bu sarhoş ruhumuz
ezelden gelir bizim çıkmış dumanımız
toprak ağası gibi yayılmışız bak
pamuk tarlalarında yutmuşuz aslında tozu
kafamızın duman oluşu
bir tutam mutluluk
biraz da yanık türküden mi acep
şimdi sana emanet kuşlar
gülmeyi de sana bıraktım
düzelince ruhum
unutma ki geri almak hakkım
bundan sonra tanıyacağım seni
bakalım neymiş ederi
sen benden gittin gideli
canımı sana bıraktım
yok ihtimali eseri
biz irtibatı keseli
sensin bunun eseri
aklımı ben nadasa bıraktım
işte lafın gelişi
düzen bu başka nedir ki işi
emanete değer verişi
hepsini ben sana bıraktım.
Hayal ne kadar güzelse
İçindekiler de öyle
Yerdeki kuru yaprakta bile
Aklımdan adın geçerse
Hele bir de müjdeli bir haberse
Ve bir de insan severse
Adı gazel
Yaprağın bile
Gönülmüş gören,
Sendeki saklı bahçeni.
Bilmek isteyen arar,
Uğraşma sevdirmeye kendini.
Metanetli yalnızlık;
Saygı duruşunda değil,
Bazen ipi kopuk uçurtma gibi,
Sen kendini yaşarsan,
O elbet seni bulur.
Artık kendimi kendimle bırakıp,
Ben olmayan bir bedenle,
Başı boş serseriler gibi,
Ve hatta şişesinde iksirin,
dibine kadar batmış,
Nefessiz, kimsesiz.
Umut; bataklığında gül açan,
Yorgun ve çaresiz.