Güneşi çağırdım yanıma, vakti geldi dedim. Güneş başını öne eğdi, ışığının şiddeti yavaşça azaldı. Onu küçülttüm, cebime koydum. Diğer cebimden siyah bir torba çıkardım. Torba ağzına kadar karanlık dolu. Geriye saydım, usule uygun olsun diye, sonra patlattım torbayı. Karanlık yayıldı, ortalık göz alabildiğine gece artık.
Nice zaman sonra gece geldi kapıma, ‘yeter! yoruldum asılı kalmaktan. Ay kendini yedi, yıldızlar huzursuz. ’dedi. Torbayı patlattım dedim, toplayamam artık. İyi halt ettin der gibi baktı yüzüme. Gece asi.
Uyku bana gelmedi, ben ona döndüm yüzümü. ‘’geceye aşığım!’’ dedi. Gözlerde yeri yokmuş artık, yorulsa da dönüşü yokmuş artık.
Gözlerime baktım sonra. Patlatıp geceyi ortaya döktüğüm torba gibi karanlık. Etrafa baktım gece uykunun koynunda. Ay alışmış asılı durmaya. Güneş hala cebimde.
Güneşi elime aldım, sonra yeni bir torba buldum kendime sapasağlam. Pay ettim ikisine gökyüzünü. Ne geceyi uykunun koynundan kopardım ne de güneşsiz uyandım. Oysa hala gönlüm razı değil onun öylece yukardan bana bakmasına, ona dokunamayışıma.