Körlük deyince ilk aklıma gelen duyusal organlarımızdan olan gözün işlevini yitirmesiydi. Bu nedenle kitabın bu süreci anlatacağını düşünmüştüm. Bir yandan haklı olsam da kitabı okudukça yanıldığımı anladım. Evet, başlangıç hepimizin ilk aklına gelen şekliyle körlük fikrini ele alıyor. İlk başta bir kadının kocasının yanında olmak için kör olmadığı halde kör oldum demesi, daha sonrasında kocası için yaptığı fedakarlıklar etkiliyor insanı. Ancak zamanla aslında neleri görmekten vazgeçtiğimizi, oluşan körlükten ziyade insanların kendi kendilerine oluşturduğu körlüğü ya da başka bir deyişler görmekten vazgeçtiğimiz şeyleri anlatıyor. İnsan hayatını, insanlara olan saygımızı en önemlisi kendimize olan saygımızı nasıl kaybedebileceğimizi, insan olmaktan nasıl çıkabileceğimizi anlatıyor. Var olabilmek için yapabileceğimiz şeyleri. En sonunda ise bütün yaşanmışlıklara rağmen, her şeyi bir anda nasıl geride bırakabildiğimizi anlatıyor. En azından, kitabın sonunda bende uyandırdığı düşünceler bu şekildeydi.