Burcu Şener

Türk milleti ırkla tarif edilemez. Çok münakaşa edilmiş bir konudur; fitne tohumlarının yeşermesine de çok müsaittir. Söylediklerimizin doğru anlaşılmasını isteriz. Irk birliği milletimizi meydana getiren ortak unsurlardan biridir, fakat tarif unsuru değildir. Çünkü tarif unsuru, kendinden olanların hepsini içine alır ve kendinden olmayanların tamamını dışında bırakır. Türk milletinin ırkla tarif edilebilmesi için, esas alınacak fizikî özelliklerin Türkçe konuşan ve Türk soyuna mensubiyet şuuru taşıyan bütün fertlerde ortak olması gereklidir. Oysa, böyle bir tarifın imkânsızlığını anlamak için, Antropoloji ile uğraşmağa bile ihtiyaç yoktur; çok daha basit bir gözlem yeterlidir.
Reklam
Biz Türk milliyetçileri Marksizm'in altyapı-üstyapı izahına katılmıyoruz. Yani, diğer bütün münasebetlere iktisadi münasebetlerin şekil verdiği görüşünde değiliz. Fakat iktisadi ve siyasi münasebetlerin kültür sahasında hiç tesir etmeyeceği fikrini de tamamen yanlış buluruz, özünden reddederiz.
Gerçek ortadadır, bellidir; üzerine kimse örtü çekemez. Fransa'nın ve İngiltere'nin davranışları, milletlerinin yüksek menfaatleri böylesini gerektirdiğindendir. Türklüğün yüksek menfaatleri acaba neyi emrediyor? Kim düşündü, kim inceledi? Vietnam sergisi açmanın Türklüğün yararına olacağını kim kararlaştırdı? Bir İngiliz'de, bir Fransız'da yücelen milli şuur bize gelince neden cüceleşiyor?

Reader Follow Recommendations

See All
Çarlık imparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türklerin durumu... Azerbaycanlılar, Kuzey Kafkasyalılar, Kırımlılar, Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar, Başkırtlar, Kazaklar dayanılması imkânsız bir baskı altında. Türk aydınları, nereden gelirse gelsin, en ufak bir kurtuluş ışığına umutla sarılıyorlar. İşte o sırada ihtilâl patlıyor, koca bir memleketi kana buladıktan sonra kazanıyor. İhtilâlin yüzü yumuşaktır. Çarlık Rusya'sının gaddar pençelerinde kıvranan bütün esir milletlere olduğu gibi, Türklere karşı da dost görünüşlüdür. Lenin ve Stalin, 1917 yılında ortak bir beyanname yayınlıyorlar. Müslüman Türk milletlere millî bağımsızlığı, kendi kendilerini idare hakkını, dilleri, dinleri ve geleneklerine dokunmamayı vaat ediyorlar. Oyunlarının hayli başarı kazandığı, kısa bir süre tilkinin kuzu sanıldığı bir gerçektir. Rusya'daki Türk aydınlarının çoğu kızıl ihtilalin karşısına çıkmamış, uyandırmağa çalıştıkları milletlerini tehlikelerin en müthişine karşı gerektiği gibi uyarmamış, milli bağımsızlık hayalinin cezbesine kapılmışlardır. Sonucun ne olduğunu, hainlerle gafillerden başka herkes biliyor.
Mecliste yumruklaşılıyor, fakültede sandalyeler kafalarda parçalanıyor, sokakta gençler birbirini kovalıyor. Milletini gerçekten seven bir insanın, böyle bir manzara ile karşılaştıktan sonra yüreğinin yanmaması, yaşadığına kahretmemesi mümkün değildir. Bir tarafın haklı, diğer tarafın tamamen haksız olması bile fazla bir değer taşımaz. Bir memleketin insanları, hele gençleri birbirlerini sevmek, birbirlerine güvenmek, birbirlerini korumak zorundadırlar. Dövüşmek yalnız bir yerde doğrudur, güzeldir. Hatta kutsaldır: Savaşta, düşmana karşı... İnancıma göre yıllardır dövüşen gençlerin birbirlerini düşman gibi görmeleri için kâfi sebep yoktur. Birkaç defa yazdığım ciheti bir kere daha belirtmek isterim. Komünistlerin, dünyanın her tarafında olduğu gibi vatan haini sayılmaları gerektiğini, memleketlerini Sovyetlere peşkeş çekmek için çalıştıklarını iyi bilenlerdenim. Ama komünist yazarları okuyan, okuduklarının doğruluğuna inanan, komünistleri şurada burada konuşturup alkışlayan, diğer arkadaşlarını gericilik ve faşistlikle suçlayan bütün gençlerin vatan haini olmadığını da gayet iyi bilirim. O talihsiz gençlerin kaderlerindeki aksilik yeterli bir eğitimden geçmemeleri, komünizmin gerçek mânâsını, hele Türkiye bakımından nasıl bir tehlike olduğunu öğrenememeleridir.
Reklam
Sahi, ne kanı benim damarlarımdaki? Karakaya'da, Esma'dan doğma... Babam da illetlinin biriymiş. Sıtmalı. Maraz Kâmil derlermiş. Ben tanımadım. Ulan, hep de kötü şeyler kurcalar aklını. İyi şeyleri düşünemez misin, salak? Halis muhlis Türk kanı işte damarlarındaki. Ve sen bu kana sorumlusun. Milletine sorumlusun.
Artık okuma ülküsünün, kentte kravatlı bir bay olma ülküsünün şuradan buradan su almaya başladığı bazı yalnız geceler, bazı soğuk sabahlar Ali, ekmek karnesini iç cebinden çıkarıyor, orası burası damgalanmış sayfalarına bakıyor.
Ali'nin burun kanatlarına bazen bir çorbanın buram buram tüten kokusu çarpıyor. Hevesleniyor. Ama orada, aşevinin önünde öyle, çinko ya da bakır taslarını uzatarak duran kalabalığı Türklüğün yüzkarasıymış gibi görüyor. Hevesini içinden de, burnundan da kovuyor. Türk, hem bu denli yüceyken, hem nasıl bu kadar küçülmüş olabiliyor; buna akıl erdiremiyor. Orada aş dağıtımı yapanların insanları itip kakmaları, söyledikleri sözler de sıcak çorbanın çekiciliğini silip süpürmeye yardımcı oluyor. Ve Ali kendini daha yüce şeyler düşünmeye zorluyor. Hemen de önüne ilk çıkan güzel sözlere sarılıyor...
Her şey yolunda görünüyordu. Artık öyle görünmemeli. Otuz yılda hiçbir yere gelinmemişse, bir başkaldırı mutlak olmalı. Bu hiçlik de yaşanmalı. Bir boşluğa olanca hızla düşülmeli. Bu düşüş gerçek yüzünü göstermeli. Bir düşüş yokmuş gibi yaşanılamaz. Düşülen yerden yıldızlar seyredilemez. Ülkücülük şırıngası ile Oscar Wilde bilgiçliği arasında asılı durulamaz. Bir yere dikilmeli. Orada sağa sola bakılmalı.
"İnsan olmanın bazı küçük anları vardır. Son kez onu kaçırmak istemedim. Sevgiler."
Reklam
Açıklamaya girişmeler bazen çok uzun sürüyor. Yine de hiçbir şey çözümlenmiş, hiçbir şey anlatılmış olmuyor. Bu da insanı bir an önce kesin, somut bir iş yapmaktan, diyelim ölmekten alıkoyuyor hep. "Ölmek de bir iştir işler içinde" der, Ömer'in şair arkadaşı.
Her zaman sevinilecek bir şey bulmak... Artık sevinecek bir şey bulmak istemiyorum demek. Geleceğe inanmakla Pollyannacılık arasındaki çizgiyi kesinlikle ayırmak...
İçinde uzun yıllar yaşadığım bir kentin, nerdeyse birlikte büyüyüp, nerdeyse kimliksizliğiyle özdeşleştiğim bir kentin bilmediğim bir noktasına asılmışım duygusu içindeyim. Perdeleri sıyırsam karşıma ne çıkacak? Bilmiyor muyum gerçekten? Yoksa korkuyor muyum? Dışarısıyla ilgimin yenilenmesinden mi korkum?
Ölmeye Yatmak
Ölmeye YatmakAdalet Ağaoğlu
8.3/10 · 4,215 reads
Ahahahha Tr'de hiçbir şey değişmiyor
İki Rus yazarının komünist düzeni yeren yazılarından ötürü mahkûm edilmesi Batı dünyasının sağcısını, ortacısını, sosyalistini, hatta komünistini bile öfkelendirdi. Eski bir komünist olan ünlü İtalyan romancısı İgnazio Silone: "Duruşma, şereften yoksun ve gülünçtür," derken, Fransız Komünist Partisi üyesi ve Marksist edebiyatçılarımızın baş tacı Aragon da vicdanının sesini susturamadı. Kararın doğru olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Yalnız sayın sosyalistlerimizin, o pek kahraman hürriyet âşıklarının hiç sesi çıkmadı. Yine üstte kalmanın yollarını aradılar ve kendilerine sorarsanız, buldular! Fikir özgürlüğünden yoksun bir ülkenin insanları imişiz. Diğer ülkelerin durumu bizi ilgilendirmezmiş. Önce kendi halimize bakmalı imişiz. İftira ettiğimi sanmayın, aynen böyle yazdılar. Okuyucularını aptal yerine koyarak, geçmişin hatırlanmayacağını sanarak... Önce kendi halimize bakmak... Yerinde bir söz. İyi ama, daha önceleri neredeydiniz? Aklınız yeni mi başınıza geldi? Kosigin Rusya'sında hürriyetlerin çiğnenmesi sizi ilgilendirmiyor da, Franco'nun İspanyası niçin ilgilendiriyor? Komünist İspanyol yazarları tevkif edildiği vakit neden feryat ediyordunuz? Lorca'ya hâlâ acıklı ağıtlar yazmanızın sebebi ne ola? Salazar'ın Portekiz'inden size ne? Mozambik'le niçin uğraşıyorsunuz?
1,433 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.