Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yarab! Hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
(...)
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.
neden kızkardeşlerim
niçin saklanıyorsunuz
niçin peçelerin peştemallerın arkasına gizliyorsunuz nur yüzünüzü
sık ve sert sıhhatli saçlarınızı
cömert ağzınızı
neden kızkardeşlerim
hep böyle bir şeyden korkmuş gibi huzursuz
hep böyle bir şeye kızmış gibi öfkeli
acı ve alaca gözleriniz
daima gölgeli
niçin kızkardeşlerim
kim geçerse geçsin yanınızdan
ışığı kendinize haram ediyorsunuz
bir vücut noksanını saklar gibisiniz
utanıyorum utancınızdan
Sigmund Freud bir keresinde, "Birbirinden son derece farklı bir dizi insanı aynı şekilde açlığa terk edin. Kaçınılmaz açlık dürtüsünün artışıyla birlikte bütün bireysel farklılıklar bulanıklaşacak ve bunun yerine doyurulmamış bir güdünün tek biçimli dışavurumu görülecektir." demişti. Şükürler olsun ki Sigmund Freud toplama kamplarını içeriden tanımaktan kurtuldu. Onun hastaları kuru tahtaların üzerine değil, Viktoryen kültürün pelüş tarzı sedirlerine uzanıyordu. Toplama kamplarında "bireysel farklar bulanıklaşmıyordu", tam tersine daha bir farklılaşıyordu; orada insanların, hem domuzların hem de azizlerin maskeleri iniyordu.
İnsan, onurunu bir toplama kampında bile koruyabilir. Dostoyevski bir keresinde şöyle demişti: "Beni korkutan tek bir şey var: Acılarıma değmemek."
(...)
Bir insanın kendi kaderini ve içerdiği olanca acıyı kabul ediş yolu, kendi davasını seçiş yolu ona, en ağır koşullar altında bile yaşamına daha derin bir anlam katma fırsatı verir. Yaşam yiğitçe, onurlu ve özgecil olabilir. Ya da bu şiddetli kendini koruma kavgasında, kişi kendi insan onurunu unutup bir hayvan düzeyine inebilir. Burada, insanın zor bir durumun sunduğu ahlaki değerlere ulaşma fırsatlarından yararlanma ya da vazgeçme arasındaki seçimi yatmaktadır. Bu da o insanın acılarına değip değmediğini belirler.
Biliyor musun, o sıralar durmadan kendime şunu sorardım: Neden böyle aptalım ben? Madem başkaları aptal ve ben onların aptal olduklarını kesin olarak biliyorum, öyleyse neden onlardan daha akıllı olmak istemiyorum? Sonra, herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım, Sonya. Bir de bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini... İnsanların değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba göstermeye değmeyeceğini!