Popper özetle bir teorinin bilimsel statüsünün ölçütünün "yanlışlanabilir, reddedilebilir veya
test edilebilir" olduğunu söylemiştir. Doğrulama ilkesini reddeden
Popper'a göre bir teori veya varsayım deneysel olarak olumsuz anlamda
yanlışlanabilir olmalıdır.60 Teori, iddia etmiş olduğu temel
önermeyle uyuşmuyors yanlışlanabilirdir. Yani o önerme mantıken kendi
karşıtını dışarıda tutmalıdır.
Aydınlanma
döneminin en ateşli ateisti Baron D'Holbach Doğa Sistemi (The System of Nature)
adlı eserinde materyalizmi savunmuş, insanların mutsuzluğunu doğayı
yeteri kadar tanımayışlanna bağlamış, ahlakî çöküntünün de dinden
kaynaklandığını belirtmiştir. D'Holbp.ch dinin yanı sıra
panteizmi ve Tanrı anlayışına yer veren diğer ekolleri de eleştirmiştir.
Holbach'a göre Tanrı inancı insandaki mistik eğilimlerden
kaynaklanmıştır. Tanrı fikrine sahip olan insan ruhu, o düşünceyi
benimseyerek, şiirsel bir biçime sokmuş ve kişiselleştirmiştir.
Mustafa
Kemal'in giriştiği Milli Mücadele hareketinin başlarında,
Anadolu'nun bazı yerlerinde bu işe karşı birtakım direnmeler meydana geldiğini biliyoruz. Bu, Türklerin
ülkelerini korumak istememeleri ve Gazi'nin programına karşı oldukları
anlamına gelmez. Olay, burada incelemeye gerek olmayan bir miii psikoloji
meselesidir; ancak sadece şunu ifade etmek isterim ki, aslını
araştırmadan, olayları dış görünüşlerine göre değerlendirenler her zaman hatalı
olacaklardır.
Koğuşunda helâ ve gusülhânenin olmadığı, bu yüzden gece yarısı sıkışan mahpusların hâcetlerini koğuş duvarların- da giderebildiği hapishanenin pek o kadar temiz bir yer olamayacağı açıktı. Bu nedenle Ihsan Sait'in, dizleri ve ağı zâten muşambaya dönmüş dar pantolonunu, omuzları ve koltuk altları sökülmüş ceketini, yakası yağ ve kir içindeki Frenk gömleği ve lime lime olmuş boyunbağını, buna rağmen yeni kalıplanmış gibi duran fesini pislik götürüyordu. İşte bu namussuz, hapishaneden tahliye edilir edilmez elini göğsüne götürdü. Hayır! Allâhû Teâlâ'ya şükretmiyordu. Sadece göğüs cebinde, hapishanede üç günlük bir gazeteden kestiği Culyano Efendi'nin verdiği iş ilânı vardı. Bu tefeci, yetiştir- mek üzere cin fikirli bir adam arıyordu.
Zemberekli alaybozan tüfenkleri! Ve üzerindeki kan rengini kıyamete kadar zamanın asla silemeyeceği nice silâh! Bir müteşebbisin ta Mısır'dan getirttiği, evleri böcek istilâsından koruma hassası olan, bu yüzden parça parça satılan bir firavun mumyasını gören Davut adımlarını sıklaştırarak çarşıdan çıktığında kendini Okçularbaşı'nda bulmuştu. Amcası Hüseyin Efendi'nin kahvehanesi çok yakındaydı.
Argos"ta da gelinin erkek giysileri
giymesi görenekti; Argos·un Hybristika festivalinde erkekler
kadın gibi. kadıniarsa erkek gibi giyinirlerdi. Halliday"in belimiği
gibi . giysilerin cinsler arasında değiştirilmesi özellikle erginleme.
evlenme ve yasla ilgiliydi: bu yüzden de kişinin yeniden doğabilmesi
için zorunlu olan kimlik değişimini simgeliyor biçim inde
yorumlanacaktır.
Yunan
tiranlığının işlevi geçiciydi. Tiranlık. aristokrasİ
yönetiıninde zorla bir
gedik açarak orta sınıfa. demokratik devrimin son aşaması için güçlerini
sağlaıniaştırma olanagını verdi; bu aşamaya tiranitğın kendisinin devrilmesi de
dahildi. Tirantığın Yunan geleneğinde hemen hemen oy birliğiyle
suçlanmasının nedeni budur. Önce aristokratlar tarafından.
ilerici olduğu için. daha sonra da demokratlar tarafından geric iliğe
dönüştüğü için suçlanınıştı.
Sanat size daha özgür bir toplum ve daha insani iliş kiler "imajını" verebilir, fakat bunun ötesine geçemez. Bu anlamda, estetik teori ile politik teori arasındaki fark ortadan kaldırılamaz bir farklılık olarak kalır:
Felsefenin en büyük erdemi, kendisini sorgulayabilmesi, inşa ettiği şeyi dekonstrüksiyona tabi tutabilmesi, söylediği şeyi geri alabilmesidir. Tam tersine bilim kendi sözünü geri alamaz, kendina ait kavramlara, terim lere ya da temellere/ilkelere meydan okuyamaz, onları sorgu layamaz; düzenli amaçlı bir biçimde ileri atılır, ilerler. Bu ba kımdan bilim dili, hesaplanabilir sembollerden ve formüller den ibaret dil olmayan dilini/dilsizliğini (nonlanguage) inşa ederek reddetme girişiminde bulunur.
Sadece
bu, Alenka Zupancic’in kitabının yalnızca özgün felsefî bir olay değil, aynı zamanda
günümüzün etik-politik tartışmalarına hayatî bir müdahale olduğunu
göstermeye yeterlidir. O zaman buradan çıkacak sonuç,
Alenka’nın kitabına büyük saygı duyduğum ve takdir ettiğim mi
olmalıdır? Hiç de değil: Böyle bir takdir davranışı daima yazara
ilişkin içe sinmiş bir üstünlük konumunu varsayar: Şahsen yazara
tepeden bakabileceğimi ve çalışmasının niteliği hakkında yüce
gönüllükle olumlu bir yargıya varabileceğimi düşünüyorum. Dost
bir felsefeci için tek gerçek saygı işareti kıskançlık dolu
bir öjkedır nasıl oldu da yazarın söylediğini ben düşünmedim? Yazar
bunu yazmadan önce geberseydi de vardığı sonuçlar kendi
hâlinden memnun huzurumu bozmasaydı daha iyi olmaz mıydı?
Alenka’nın kitabı hakkında yapabileceğim en büyük itiraf, el
yazmalarını okurken kendimi ne kadar sık kıskançlık ve öfkeden
ağzı açık, felsefeci varlığımın tam da çekirdeğinde tehdit altında
hissederken, henüz okuduklarımın halis güzelliği ve coşkusuyla
çarpılmış, böylesi özgün düşüncenin bugün hâlâ nasıl mümkün
olabileceğini merak ederken yakaladığımdır. O hâlde bırakın
kendime Alenka için bir tür “akıl
hocası” rolü biçmekten çok öte bir dizi ortak projede kendisiyle işbirliği yapabilmekten
naçizane bir ayrıcalık hissettiğimi söyleyeyim. Eğer Alenka’nın kitabı
klasik bir referans kitabı olmazsa, bundan çıkarılabilecek tek
sonuç, akademik çevremizin anlaşılması güç bir kendini yok etme
iradesinin ağına düştüğüdür.
Lacan “intihar tek başarılı eylemdir” derken söylenmek istenen
kesinlikle şudur: Böyle bir eylemden sonra özne artık asla önceki
gibi olmayacaktır; “yeniden
doğabilir” ama sadece yeni bir özne olarak.
Etraf uzun saç ile dolmuştu. Çok gereksiz olanlar vardı. Bilinçsiz yaşıyordular. Oralarda aylak aylak dolaşıyorlardı. Hepsi sorunlu gözüküyordu ama baktığımda hiçbir sorunları yoktu. Çok akıllı olduklarını sanıyorlardı ama bence diğer insanlardan farkları yoktu. Hep çıkarları olan şeyler peşindeydiler. Birbirlerini kullanıyorlardı. Birbirlerine yararları yoktu. Joint içip, etrafta ilgi çekmek için abuk subuk şekillere girerlerdi. Joint içmenin bir marifet olduğunu sanıyorlardı. Bunları ben kurtaramazdım. Kendileri hiç kurtaramazdı. Şimdi söyleyeceksiniz ki sen bizim yaşımızdayken böyle değil miydin. En azından bazı şeyleri görebiliyorduk. 90 döneminin kız ve erkeklerinde duygu yoktu. Onun için ilişkileri çarpuk çurpuktu.
Gençliğin
üzerinde olumsuz etkilerini önlemek için, toplumun yeni bir biçimde
eğitilmesine bilinçli olarak çalışılırken, klasik okula en yakın
ilgiyi göstermekten geri kalmamak gerekir.
Filip, daha önce hiç görülmemiş oranda büyük bir siyasi önem kazanan Kutsal Birliğin başına ge çiyordu. ilk olarak bu kuvvet, Birlik Meclisinin kararı ile Filip'e verilen yetkileri tanımakta ikircikli davranan Atina'ya karşı ha rekete geçirildi. Birlik Meclisi üyelerinden oluşturulnan bir he yet, Atina'ya giderek Amphiktryonlar meclisinde verilen bütün kararların açık olarak tanınmasını istedi. Eğer bundan kaçınacak olursa Birlik Meclisi Atina'ya ceza verecek, Filip de elindeki kuvvetle bu cezayı hemen yerine getirecekti. Bu durum karşı sında Demosthenes bile, kutsal bir savaştan kaçınılmasını ögüt lüyordu.