Kurtların büyüttüğü kızları evcilleştirebilirsiniz; ama kitapların büyüttüğü bir kız, etini cendereye dahi sıkıştırsanız bu dünyaya uyum sağlamayacaktır.
Nesneleşmeye (temsil edilmeye / cansız varlık olarak konumlanmaya) razı olan her kişi üretilmeye, kullanılmaya ve bir değişim değerine (fiyat) de razı olur.
Yemeği farklı bir baharatlı ve ateşte pişirmek, yasanın ve ahlakın sınırlarının dışına çıkan bir dostluğun tarafı olmak, rüzgârı ve güneşi dikkate alarak şarabı dinlendirmek, benzeri olmayan nar çiçeği kırmızısını tuvale aktarmak, bir kuş sesini flütle tekrarlamak, iktidara ortak olan yazı’yı parçalayarak yeniden kurmayı denemek, sevgili ile yasanın ve ahlakın dışında bir dil oluşturmak, Aşık olmadan çocuk yapmamak, hayvanlara tasma takarak doğalarını bozmamak, tarım yapmanın tahakküm üreten boyutunu fark etmek, haritanın dışında oluşmuş bir duygu ve düşünce dünyası edinmek, bu edimlerin içinden geçen bir bedeni edinme kaygısı taşımak yaratıcılığı etkinleştirir, etkin düşünceyi kuvvetlendirir; böylece tikel ve farklı olana hassasiyet gösteren düşünce, haysiyet de edinmeye başlar.
İnsanoğlunun büyük kusurlarından olan insanî (insanmerkezci) bakış açısı yüzünden insan sınırları olan, sınırlı düşünen, sınırlı yaşayan, sürekli sınır üreten bir varlığa dönüşmüştür.
Binlerce ve binlerce yıl önce bir gün Çit çeken, tarım yapan, hayvanlara tasma takan biri, koyduğu kurallar çerçevesinde çalıştırdığı bir diğerine “sen düşünemez, anlayamaz ve kendini temsil edemezsin“ dedi ve onun “kendiliği”ni oluşturma imkanlarini elinden aldı. Böylece yöneten ve yönetilen ayrımı oluştu; emir verme ve emir alma mekanizmaları kuruldu, hiyerarşi kurumsallaştı. Yöneten ve emir veren ile yönetilen ve emir alan arasındaki bu tahakkümcü, aşağılayıcı ve çatışmacı gerilim bugüne kadar artarak taşındı.
Ölçülemez, tartılamaz, hesaplanamaz ve başkasına devredilemez bir dokunulmazlık içeren hayatın “her an”ını, yaşamanın “son an”ı gibi sahiplenerek, bir gün geleceği umulan hayatı yaşamayı beklemeyi reddetmektir.
“Üniversiteyi bitirmek o kadar da büyük bir şey değil. Her yıl yüzlerce insan mezun oluyor.” dedim dilimi tutamayıp. Bunun üzerine babamın yüzü asıldı.
Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında
yüzüme bakmasan da
yağmura düşürsen de gözlerini
gözlerime bakmasan da ne kadar
o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
uykularımda nefesinin sıcaklığı
o kadar
hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi