İmâm Gazâlî (rahimehullâh) der ki:
Muhakkak Hak Teâlâ, insanı cesed ve ruhtan yarattı. Dünyada iken âhirete hazırlanması için cesedi ruha ev kıldı. Her ruha da cesedde kalacağı bir müddet tayin etti. Bu müddetin sonu o ruhun ceseddeki eceli olup asla artmaz ve azalmaz. Ecel gelince ruh cesetten ayrılır.
Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: “Dilediğin gibi yaşa; sonunda muhakkak öleceksin. Dilediğini sev; sonunda muhakkak ondan ayrılacaksın. Dilediğin gibi amel işle; muhakkak onun karşılığını göreceksin.”
Bir adam nefsini muhâsebeye çeker. Ömrünü hesap ettiğinde altmış sene yaşadığını görür. Günlerini hesaplar; yirmi bir bin dokuz yüz gün yaşadığını görür. “Vah yazık” diye feryâd eder ve: “Her gün bir günah işlemiş olsam bunca günahla Allâhü Teâlâ’nın huzurunda hâlim nice olur?” der ve bayılır. Kendine gelince “Ya her gün on bin günah işleyenin hâli ne olur?” der ve yine bayılır. Onu hareket ettirdiklerinde vefat ettiğini görürler.
Dünyanın misali, yolcunun katettiği mesafe gibidir. Bu yolun başı beşik, sonu mezardır. Bu ikisi arasında belli menziller vardır. Muhakkak her sene, seferin bir menzilidir. Her ay fersahıdır. Her gün milidir. Her nefes bir adımıdır. Ömür yolculuğu hep akıp gitmektedir; bu yolculukta kiminin bir fersahı, kiminin de ondan daha az ya da fazla yolu kalmıştır. İnsan ise bundan gaflet içindedir.
{Fazilet Takvimi}