Zaten bilir misiniz, aptallarla geçinmek, onların gönlünü hoş etmek, hem yerinde, hem de karlı iş... Kör inançlara, hayatın bazı gerekliliklerine, mevkiye önem verdiğime bakmayın. Yaşadığım muhitin boş olduğunu biliyorum; ama rahatım yerinde oldukça 'evet efendim'ciliği bırakmam, doğruların taraftarı gibi görünerek bunları savunurum. Sırası gelince herkesten öncede sırt çeviren ben olacağım. Yeni görüşlerinizi bir bir biliyor, hiçbirine özlem duymuyorum. Buna gerek de yok zaten. Hayatımda hiç bir hareketim için vicdan azabı duymadım. Rahatım bozulmasın yeter bana!
Bütün nefretler aynı yere dökülürdü: Yarına. Bekleyebilirdi. Bekleyecekti. Ben de onunla bekleyecektim. Ne de olsa gerçek bir korkaktım. Ve nefret, korkakların intikamıydı. Uzmanıydım! İnsanın gözleri kararır, koltuğuna gömülür ve geberene kadar nefret ederdi. Ama önce de kendisi geberirdi. Beyin tümöründen! İntikam tümöründen! Misket kadar bir tümör! Fazla intikam hayali kurmaktan… Havada asılı kalmış intikamlar… Havada kalıp havaya karışmış intikamlar. Hepsini de çekiyorduk içimize! Becerebilsek, gözeneklerimizden bile çekerdik! Arkadan edilen küfürlerden ibaret kalmış intikamlarla dolu bir hava… Biraz da oksijen. Öldürmeyecek kadar. Ölmeden bir işe yara diye… Tabii ki insan hayatı kutsaldı ama sadece herhangi bir işe yaradığı sürece. Dolayısıyla yaradığı işin değeri her neyse, hayatın ki de o kadardı. Yani biri çıkıpta o değeri karşılayabilecek olsa, o hayata da gerek kalmaz ve aradan çıkarılabilirdi. Matematikti her şey. Hatta sadece bir çıkarma işlemi. Nefretimi bu dünyadan çıkarınca geriye ne kaldığını bulabilsem, bitecekti bir hikaye. Çünkü sonrası sadece gündelik hayattı..…belki biraz da morfin sülfat..