Kız için bütün günler birbirinin aynıydı ve bütün günler birbirine benzediği zaman da insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar.
Narkissos’un hikayesini biliyordu Simyacı. Bu delikanlı kendi görüntüsüne öylesine vurgundu ki, günün birinde göle düşüp boğulmuş.
“Neden ağlıyorsun” diye sormuş orman perisi Oryaslar.
“Narkissos için ağlıyorum” diye yanıtlamış göl.
“Ne var bunda şaşılacak” demiş bunun üzerine orman perileri. “Bizler ormanda boşu boşuna onun peşinde dolaşır dururduk, ama onun güzelliğini yalnızca sen görebilirdin yakından.”
“Narkissos yakışıklı bir genç miydi?” diye sormuş göl.
“Bunu senden daha iyi kim bilebilir ki” diye karşılık vermiş iyice şaşıran Oryaslar. “Her gün senin kıyılarına gelip sularına bakıyordu!”
Göl bir süre sessiz kalmış. Sonra şöyle konuşmuş: “Narkissos için ağlıyorum ama onun yakışıklı olduğunu hiç farketmemiştim ben. Narkissos için ağlıyorum, çünkü sularıma eğildiği zaman, gözlerinin derinliklerinde kendi güzelliğimin yansımasını görebiliyordum.”
Atatürk Balkan Savaşı’ndan sonra Sofya’da ilk kez opera izlemiş ve dönünce arkadaşına şöyle demişti. “Ben Bulgarlara Balkan Savaşı’nda niye yenildiğimizi anladım, onların operaları varmış. İstanbul’da tiyatro bile yok sayılır.”
Gazi’nin Salih Bozok’a mektubunda “Bir Fransız şairi hayatı şöyle anlatıyor,” diyerek gönderdiği şiir:
‘La vie est breve
Un peu de reve
Un peu d’amour
Et puis bonjour
La vie est vaine
Un peu de haine
Un peu d’espoir
Te puis bonsoir’
(Hayat kısadır - Biraz hayal - Biraz aşk - Sonra iyi günler;
Hayat boştur - Biraz kin - Biraz umut - Sonra iyi akşamlar)