Her memleketin avâmı(halkı) bizzat düşünmek istemez, bekler ki kendisi için başkaları düşünsün. Sonra da her şey hakkında bir fikir sahibi olmak ister ve elbette, seviye ve toplumsal ihtiyacına en muvafık düşen veyahut da kendisine en muvafık ve mâhirâne(ustaca) sürekli takdîm edilen fikirleri kabul eder. Bu fikirlerin ne derece hakikate muvafık olduğunu, fenlerin ve ilimlerin neticelerine tevafuk( birbirine denk gelmek) edip etmediğini muhâkemeden âcizdir.