Sıcacık, kızarmış tavuk parçaları zaman içinde soğumuş ve sahip oldukları ilk tadı yitirmişlerdi. Muhtemelen onlar da beklemekten sıkılmışlardı. Yani söz konusu kızarmış bir tavuk parçası olsa da, hiçbir şeyin bekletilmeye tahammülü yoktu.
Doğanın sabitlerini incelediğimiz zaman, bunların yaşam için çok ince bir şekilde "akort edildiğini" görürüz. Eğer nükleer kuvvetin şiddetini arttıracak olursak, yıldızlar yaşamın başlamasına izin vermeyecek kadar büyük bir hızla yanmaya başlar. Nükleer kuvvetin şiddetini azaltacak olursak yıldızlar yanmaya başlayamaz ve yaşam ortaya çıkamaz. Kütleçekiminin şiddetini arttırırsak evren hızlı bir Büyük Çöküş ile ölür. Kütleçekiminin şiddetini azaltırsak evren hızla genişleyerek Büyük Donmaya ulaşır. Aslına bakılacak olursa, doğanın sabitleri ile ilişkili olan ve yaşamın ortaya çıkmasına yol açan bir sürü "kaza" vardır. Öyle görünüyor ki evrenimiz hepsine de yaşam için "ince ayar" yapılmış pek çok parametreden meydana gelen bir "yaşama elverişli bölge" içerisinde bulunmaktadır. Böylece, ya evrenimizi yaşam için "tamamen uygun" olacak şekilde seçen bir Tanrının var olduğu sonucuna ulaşırız, ya da ortada çoğu ölü olan milyarlarca evren bulunmaktadır. Freeman Dyson'un söylediği gibi, "Evren, bizim gelmekte olduğumuzu biliyormuş gibi görünmektedir."
Eğer Tanrı her şeye kadir ve mutlak güce sahipse, o taktirde O da zamanın akışına tabi midir? Başka bir deyişle, biz ölümlüler gibi Tanrı da bir randevuya geç kaldığı için acele etmek zorunda mıdır?
Sakharov'un kuramına göre günümüzde evrende bulunan bütün atomlar, madde ile antimadde arasında meydana gelen mükemmele yakın bir "birbirini yok etme" olayından geriye kalan atomlardı; Büyük Patlama, bu ikisi arasında kozmik bir iptal işlemi yapmıştı. Geriye kalan az miktarda madde, günümüzün görülebilir evrenini meydana getiren bir kalıntı yaratmıştır. Vücutlarımızdaki bütün atomlar, madde ile antimadde arasındaki bu muazzam çarpışmanın kalıntılarıdır.
Efsaneye göre, dünyanın ilk yalan makinesi yüzyıllar önce Hintli bir rahip tarafından yaratılmıştır. Rahip, yalan söylediğinden şüphenilen kişiyi bir "sihirli eşek" ile birlikte tamamen kapalı bir odaya yerleştirir ve şüpheli kişiye eşeğin kuyruğunu çekmesi talimatını verirmiş. Eğer eşek konuşursa, şüphelinin yalancı olduğu ortaya çıkarmış. Eğer eşek sessizliğini korursa, o zaman şüphelinin doğruyu söylediğine karar verilirmiş. Fakat rahip, gizlice eşeğin kuyruğuna is karası sürermiş. Şüphenilen kişi odadan dışarı çıkartıldıktan sonra genellikle suçsuz olduğunu, çünkü kuyruğunu çektiği zaman eşeğin konuşmadığını iddia edermiş. Ancak rahip, bu durumda kişinin ellerini kontrol edermiş. Eller temizse, kişi yalan söylüyor demekmiş. (Bir yalan makinesi kullanmanın yarattığı korku, bazen yalan makinesinin kendisinden daha güçlüdür).