Yanlışlarınızı kucağımda bırakıp gitmeniz yetmiyormuşçasına bir de giderayak üstü kalsın bakışlarını sapladınız cılız bedenine. O da bir fotoğraf karesine dönüştü sokak lambasının altındaki çöp bidonunun yanı başında.
Çeliğin sertliği. Soğukluğu. Bıçağın bir kelimesi yok. Zaten kelimeler maktullerin ve katillerin işine yarar. Ancak kelimeler için de çok geç. Şimdi maktule son bir nefeslik hırıltı ve katile zafer çığlığı atmak düşebilir. Onlar bile duyulmadı aslında.
Murphy kanunları bazen işe yarayabilir işte tam olarakta Bahar içinde öyle sanırım. Başlayan aksilikler onu hayatın aşkı ile ilk karşılaşması için hazırlık sayılırdı. Ama bu daha başlangıçtı ve tesadüfler onları ikinci defa karşılaştırdığında o zaman aşk başlasındı.
Çok keyifli bir kitaptı. Okurken Baharın o telaşlı halleri oldukça eğlenceli geliyordu. Bazen yoğun günlerde bu tarz kitaplar okumak sanki o günün yorgunluğunu alıyor gibi geliyor. Bu kitapta öyle bir his uyandırdı.
Eskiden ölülerini gömmeyip, bir kulenin tepesine, açığa bırakan kavimler yaşardı bu topraklarda. Topluluğun rahipleri kuleye gizlenip, yırtıcı kuşların ölüleri nerden yemeğe başladığını izlerdi. Akbabaların ölüleri yediği kulenin adı: "Sessizlik Kulesi." Türkiye'yi koca bir "Sessizlik Kulesi" yaptık en sonunda ... Ölülerimizi zalimler yesin diye inşa ettiğimiz bir kule artık ülkemiz. Saklanıp bir şeylerin arkasına, dilsiz rahipler gibi bakıyoruz ölülerimize.