“Mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu,
Aylardan bir deli zemheri,
Canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri.
Elveda bedenden bedene yollandığım günlere,
Elveda beline sarıldığım güzellere,
Elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere.
Gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim,
Seni martılara emanet ettim,
Islak, yorgun, huysuz martılara…
Bektaşi tekkesinde deyiş okudum,
Okudukça sana dokundum.
Yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım.
Ben Yalova’dan bir öğretmen,
50’sine yeni bastım.
Gözlerim gözlerine akmak ister,
Sen ister gizle ister göster.
Gözlerimden başka göze gitme,
Gidersen de sevme, seversen de delirtme.
Beni incitme,
Kapatma gözlerini gözlerime.”
"cesaretim de yok: yaşamımı değiştirmeye ya da bu şekilde sürdürmeye yetecek cesarete sahip değilim. yaşama nedenimi artık bilemiyorum, bir amacım kalmadı."
"zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum: ”onu gördüm - görmedim, göreceğim - görmeyeceğim, gelecek - gelmeyecek..”
"bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. ama öylesi pek bulunmuyor..."
“..bir gece sabaha karşı
en kilitli kapılarım açılacak
yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
ne sensiz kalırsam korkusu
ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
ne alkol tutabilecek beni
ne ölüm telaşı..”
''seviştik!
evet bu bir günah
bilirsin tanrı her şeyi görür
sanırım orada durup saatlerce bizi izledi
ama şuna eminim ki
ikimizden biri olmayı her şeyden çok isterdi...''
“Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamaz.”
aşırı yaşama sevgisinden
ümit ve korkudan sıyrılarak
tanrılara, veya her ne iseler onlar
kısaca bir şükran borçluyuz
ki hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez
ki ölüler hiçbir zaman dirilmez
ki en yorgun ırmak bile
güvenle denize dökülür bir yerde..