Çiğdem Altunal

…Aslında özgürlükleri de olan böyle bir ülke işte Türkiye diye düşündü güzel kadın. Sevilmeyecek gibi değildi ama insanlar bir yolunu bulup yaşanmaz hale getiriyordu bu cennet vatanı.
Sayfa 331 - DestekKitabı okudu
Reklam
Nazım yedi yıldır hapisteydi ve Suat’ın sevgili eşi Reşat Fuat’ın önünde daha yedi yıl vardı. “Vatansever olmak bu kadar mı kötü bir şey? “ diye düşündü güzel kadın. Tek sorun, iktidarda kimin olduğuydu. İktidarı elinde tutanlar aynı zamanda vatansever oluyor, ötekilerse kendiliğinden vatan haini olarak yaftalamıyordu. Bu kadar basitti aslında “ Kim vatanseverdir? Kim vatan hainidir?” sorularının cevabı.
Sayfa 299 - DestekKitabı okudu
Hiç düşündün mü senin bana, benim sana nasıl da görünmez olduğumuzu? Hiç düşündün mü ne kadar câhiliyiz birbirimizin? Birbirimizi görmeden görüyoruz birbirimizi. Birbirimizi duyuyor ve sadece kendi içimizdeki sese kulak veriyoruz. Başkalarının kelimeleri kulaklarımızın hataları, aklımızın denizlerinde olan kazalardır. Ne kadar da güveniriz başkalarının kelimelerine yakıştırdığımız anlama…

Reader Follow Recommendations

See All
…… Şimdi anladım ki zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler türeyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz. Bu zübükler her yerde var, biz zübükler nerde varsak onlar da orda… Gerçekte zübük biziz, benim, sensin… Karşımıza bir zübük çıkıyorsa onun zübüklüğünde bizim de bir parçamız var. Onları birer zübük olarak yaratan, ortaya çıkaran bizleriz.
Sayfa 264 - Nesin YayıneviKitabı okudu
- Neden kör olduk? - Bilmiyorum, belki bir gün nedenini öğreniriz... - Ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana? - Söyle - Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük. - Gören körler mi? - Gördüğü halde görmeyen körler...
Sayfa 330 - Kırmızı KediKitabı okudu
Reklam
Seven için baktığı her yer, dokunduğu her şey sevilenin yansımasıdır.
Çiçekleri, ağaçları kökünden söküp, daha çok para kazanma hırsıyla dikilen zalim binalar, deprem kuşağındaki memlekette ilk sarsıntıyla koca bir mezarlığa dönüşüyor. Kalanlar, göçenlere yine dalından sökülen çiçeklerden bir hüzün buketi sunuyor. Bir acıyı hafifletmek için başka bir canlıyı acıtmak şartmış gibi...
Sayfa 15 - laKitabı okudu
Umut ve tutkuyla beslenen sevgi, en sıradan anları bile kutsanmış birer şölene çevirebilme gücüne sahip.
Sayfa 8 - laKitabı okudu
Bir çifti oluşturan iki taraf ilişkide kendini özgür hissedebilmeli ve özgürlüklerini kullanabilmelidirler. Ancak bu şekilde her gün o kişiyle beraber olmayı seçerken gerçekten kendimize ait bir seçim yapmış oluruz. Garantiler aşkı ezbere yaşanan bir zemine oturtur. ..... Aşıksanız çatışacaksınız, müzakere edeceksiniz, bazen görülmemiş ve duyulmamış hissedeceksiniz, ancak en nihayetinde ortak bir zemin bulup kendinizi orada var etmeyi her seçtiğinizde aşkınızı bir daha teyit etmiş olacaksınız. Aşk, bize pazarlananın aksine bir kere ulaşıp sonsuza dek sabit kalacak bir mertebe değildir.
Ah, okullarda "Beden Eğitimi" var da neden "Ruh Eğitimi" yok! Sağlam kafa, sağlam vücutta doğru. Sağlam ruh nerede bulunur acaba?
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
Yalnızlığın bana yakıştığını söylüyorlar. İyi duruyormuş üzerimde. Renkleri sade ve uyumluymuş. Dikimi kusursuzmuş. Bu mahir terzinin adını öğrenmek istiyorlar. Söyler miyim hiç! Albert Camus da biliyormuş terzimi. Nereden mi öğrendim? Şu satırlarından : " Son yıllarda gördüklerimiz bizde bir şeyi kırdı. Bu şey insanın güvenidir. "
Üstü çizilmiş hasar görmüştü ve bu yüzden müzayedeci, pek değmediğini düşündü, zaman tüketmenin bu eski keman için... Ama yine de gülümseyerek başladı. " Evet, artırmaya başlıyoruz baylar bayanlar" diye bağırdı. "Kim artırmaya başlamak ister?" "Bir dolar, bir dolar. İki! Sadece iki dolar mı?" "İki dolar, kim üç yapıyor? Üç dolar, üç dolar, üç dolara gidiyor..." Ama o anda arka sıralardan gri saçlı bir adam, öne doğru ilerlemeye başladı ve yayı eline aldı. Sonra kemanın tozunu silkeledi. Hoş ve basit bir melodi çaldı. Müzik yavaş yavaş azalınca müzayedeci, sakin ve alçak bir ses tonuyla: "Eski kemana en son ne vermiştik? " dedi. Kemanı ve yayı eline aldı ve yukarı kaldırdı. " Bin dolar. Kim iki yapıyor? İki bin. Kim üç yapıyor? Üç bin, üç bin, üç bin ve artıyor, artıyor " diye bağırdı. İnsanlar gülmeye başladılar, bazılarıysa çığlık atıyorlardı. " Pek anlayamadık. Bu kemanın değeri nasıl birdenbire artıverdi?" Anında cevap geldi: "Ustanın elleri değdi." Sevgili Dost, Ellerini uzat...
Susmak ve konuşmak yerini bulduğunda ortaya çıkar melodi. Piyanonun tuşları, yan yana durdukları halde susmayı bildiklerinden dinletiyorlar kendilerini. Söylenen her söz binamıza yeni bir tuğla ekler. Bu yüzden ağzımızdan kaçmamalı kelimeler. Onlar bizim mahkumlarımızdır, izin verdiğimizde çıkmalılar dışarıya. Publis Syrus ne kadar haklı : " Konuştuğuma çok kere pişman oldum. Fakat sustuğuma asla!"
Sevgili Dost, Her defasında bu iki kelimeyle başlıyorum mektubuma. Çünkü bu iki kelimeden her biri, gücünü diğerinden alıyor. Sevgili olunmadan dost, dost olunmadan sevgili olunmuyor...
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek hiçbir şeyi yoktur. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan, bütün insanları anlar.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.