Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cihaddin seker

Cihaddin seker
@Cihaddin
Hoşça bakın zatınıza ki zübde-i âlemsiniz/...
İnsan bir kitap ise eğer,iyi okumalı.
Tüm sınavları vermiştik. Kütüphaneyi özleyeceğim için son günlerimi orada geçiriyordum. Devran'dan kitaplar hakkında çok tüyo almıştım. Ama onu yakından tanıma fırsatı bulamamıştım. O da mesafeliydi benimle. Son görüşmemizde önümüzdeki yıl daha yakın olabileceğimizi söylemişti. Hâlbuki ben ondan böyle bir şey beklemiyordum. Surat ifademi okumuş gibi,"Kitapları paylaşan insanlar önce kitabı paylaşacağı insanı okuyup bitirmeli. Bu yıl pek olmadı o Ekin. Ama seninle kitaplardan ziyade başka şeyler paylaşmayı da isterim." diyordu. Feride Bozkurt/Çisem,sf 45
Sayfa 45 - Sirya yayincilikKitabı okudu
Reklam
Senaca'dan inciler
Günlük hayatın karmaşası arasından sıyrılan bu kadim eser, insana dair her zaman konuşulacak bir konuyu ele alır. İnsan Olmak'ta iyiliğin, faydalı olmanın, insanları mutlu etmenin yüceliği, derin ve anlaşılır bir samimiyetle gözler önündedir. Seneca, nankörlükle karşılaşmasına rağmen iyilik yapmaktan asla vazgeçmeyen insanların arayışındadır. Aynı zamanda kitap boyunca, daha iyi bir dünya arzulayan Seneca'nın kişisel görüşleri vardır. Kendinden sonraki filozofları ve yazarları etkilemiş olan Seneca, iyi olmanın bedelinin ağır olduğunu belirtirken, bu bedelin seve seve ödenmesi gerektiğini söyler. Bu, aslında kötülüğü azaltmak için yapabileceğimiz çok az şeyden biridir. İyilik yapmak, bireyi zor durumda bırakacak olsa da iyilikten vazgeçmemek gerekir. Çünkü Seneca'ya göre iyilik, iyilik yapmanın kolay olmadığı yerde çok daha yücedir. Bireyin mutlu bir hayat inşa etmesi, başkalarına da mutluluk inşa etmesiyle gerçekleşir. Bu kesişme, Seneca'nın ahlaki düşüncelerinin temellerinden biridir. Seneca için insan olmak, başkaları için yaratılan mutluluklarla mutlu olmaktır.
Yalnızlık üzerine /Rilke
Sözde pek değer taşımayıp horlanan nesnelerin bir yalnız'ın o geniş ve sevecen ellerine düşünce, nasıl toparlandıklarını hic fark etmedin mi? Minik kuşlara benzer bu nesneler, yitirdikleri sıcaklığa yalnız'ın ellerinde yeniden kavuşur, canlanıp kıpırdan- maya başlar, uykularından uyanır, içlerinde bir yürek çarpmaya başlar, güçlü bir denizin alabildiğine iri dalgaları gibi, yalnız'ın kulak kabartmış dinleyen ellerinde kabarıp alçalır. Hayvan ve bitkilerdeki tüm güzelliğe, sevgi ve özlemin sessiz ve sürekli bir biçimi olarak bakılacağını aklına getirebilir böyle bir Yalnız, bitkiyi gördüğü zaman hayvanı görebilir, be- densel haz, bedensel acı nedeniyle değil, haz ve elemden daha büyük, istem ve karşı koymadan daha güçlü zorunluluklara boyun eğerek sabırla ve uysallıkla çiftleştiklerini, çoğalıp büyüdüklerini izleyebilir onların. Ah ne olurdu insan, en küçük nesnelere varıncaya dek yeryüzünü dolduran bu gizi alçakgönüllülükle benimsese ve ağırbaşlılıkla taşısa içinde, ona katlansa ve onun hafife alınamayacak kadar korkunç ağırlıkta bir nesne ol- duğunu hissetse! Ne olurdu, kendi doğurganlığına karşı enikonu saygılı davransa! Öyle bir doğurganlık ki, ister düşünsel, ister bedensel alanda açığa vursun kendini, hepsi tek ve aynı doğurganlıktır, çünkü düşünsel yaratının bedendir kaynağı, bedensel yaratıyla tek bir varlık oluşturur ve bedensel hazzın daha bir sessiz, daha bir esrik ve kalıcı yinelenişidir. "Yaratıcı olmak, doğurmak, biçimlendirmek düşüncesi", dünyada sürekli ve geniş kapsamlı onaylanıp gerçekleşmedikçe hiçten başka bir şey değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rasyonel yaklaşım.
Hawkes şöyle demişti: "Üzüntülerin çoğu, ne hakkında karar vereceklerini tam olarak bilemeyen, ancak yine de karar vermeye çalışan insanlar tarafından yaşanıyor. Eğer benim gelecek salı saat üçte çözmem gereken bir sorunum varsa, salı günü gelene dek bu konuda bir karar vermekten kaçınırım. Bu süre içinde, bu konuyla ilgili bütün gerçekleri belirlemeye çalışırım. Asla üzülmem ve endişeye kapılmam. Sorunumu kafaya takmam. Uykularımı kaçırmam. Salı günü geldiğinde önceden belirle miş olduğum gerçekler sorunu kendiliğinden çözerler zaten. Dekan Hawkes'a, bu yolla üzüntülerinden tamamen kurtulup kurtulmadığını sordum. "Evet, kurtuldum," diye yanıt verdi. "Artık hayatımda üzüntü ve endişeye yer olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. İnsanın gerçekleri objektif bir biçimde ortaya koyması halinde, sorunların bilginin ışığında buharlaşıp uçtuğunu fark ettim ben." Bu sözü tekrarlamak istiyorum: insan gerçekleri objektif bir biçimde ortaya koyarsa, sorunlar bilginin ışığında buharlaşıp kaybolur."
Sayfa 56 - Epsilon yayıneviKitabı okudu
Tasvir
O TOPRAKLAR BİZİMDİ. 221 Ve onlardan ayrı, onlarla ilgisiz, saçı sakalı bembeyaz, sırtında kimbilir hangi savaştan kalma, kimbilir hangi ulusun üniformasından, hayli yıpranmış bir ceket, bacaklarında bol uçkurlu bir şalvar, ayaklarında takunyaları, yaşı bilinmeyen Dede Cavit (Beyaz Dede de derlerdi kendi- sine) iki bacağı gerili, göğsünü değneğinin ucuna dayamış, o da meydandaki çocukların oyununu seyrediyordu.
Reklam
Ajanlık ve tarih
Elimizde eski dönemlere ait fazla bilgi bulunmamakla birlikte, eski çağların casusluk oyunlarına sahne olduğu görülüyor. Örneğin yazılı tarihteki bilgilere göre bundan 5000 yıl önce Mısır Kralı III. Tutmosis, kuşatma altındaki Yafa kentine ajanlarını gizlice göndermişti.
Bu resmin mizahi boyutu şudur: Kimi zaman, uygulayanlar yasayı bilmezler. Cezanın tecili, yasanın bilinmemesinden naklanır. Yasa, bürokrasinin suçluyu köşeye kıstırması da ceza veremeyecek duruma düşebilir. Zaten kimi Kafka eyleri, bu sonuçsuz arayışta ufalanmaktansa, hücrede bilmez bir tarihe dek gün doldurmayı yeğlerler. Savcı yardımcısının bürokrasideki zavallı bir terfi için, iç- ği boşalmış kalıplar içinde debelenip, bir de bunu övünerek latmasını gözümüzün önünde canlandıralım. O mahkeme lonunda yarattığı şaşkınlık anı olmasa, Ceza Sömürgesi'nin rih dışına düşmüş subay-yargıcından farkı kalır mıydı?
Bu kusursuz gün-herşey olgunlaşmakta, yalnız üzüm değil altın rengini alan-, bir güneş ışını vurdu yaşamımın üstüne: Geriye baktım, ileriye baktım, hiç bu denli çok, bu denli iyi şey- ler görmemiştim bir seferde. Boşuna gömmemişim bugün kırk dördüncü yaşımı; gömemildim, çünkü onun içinde yaşayan şey kurtuldu, ölümsüz oldu. "Tüm değerleri yenileyiş”in ilk kitabı; Zerdüşt'ün Türküleri; Putların Batışı, çekiçle felsefe yapma de- nemem, -hepsi de bu yılın, hem de son çeyreğinin armağan- ları! Nasıl minnet duymazdım yaşamımın bütününe? İşte böyle kendime yaşamımı anlatıyorum.
STEFAN ZWEIG BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU "Dünyadaki hiçbir şey, karanlıklar içindeki bir çocuğun fark edilmemiş aşkıyla kıyaslanamaz..." Ünlü roman yazarı R., kırk birinci yaş gününde hiç beklemediği, isimsiz bir mektupla karşılaşır. Yaşamı boyunca ona âşık kalmış bir kadının yolladığı itiraf mektubu, yazar için yıllardan beri ilk defa boş kalan mavi vazosu kadar acı bir tablo çizer. Stefan Zweig'in 1920'li yılların ilk yarısında ustalıkla kaleme aldığı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, okura aşk ve ölüm kavramlarını sorgulatıyor.
BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU ...Kapıda durmuş, her şeyi şaşkınlıkla izliyordum çünkü tüm eşyaların daha önce hiç görmediğim kadar sıra dışıydı: Hint putları, İtalyan heykeller, parlak ve büyük tablolar vardı, bir de kitaplar, tahmin edemeyeceğim kadar çok ve güzel kitaplar vardı.
Reklam
Artık ona bakıp yeniden umutlanmak, yeniden hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. Biliyorum, biliyorum, benim çocuğum dün öldü. Artık benim için bu dünyada tek sen kaldın, tek sen, beni hiç tanımayan, farkında olmadan oynayan veya her şeyi ve herkesi alaya alan sen. Her zaman sevdiğim sen. Beşinci mumu aldım ve sana yazdığım masanın üstüne koydum çünkü ölmüş çocuğumla baş başa kaldığımda, içimdeki duyguları çığlıklarla dışa vurmak istiyorum, bu yüzden bu korkunç anda senden başka kimseyle konuşamam. Bir zamanlar, hatta şu an bile benim için her şey olan senden başka kimseyle konuşamam!
Benim buna cevabım şudur, her şey bir yana, bütün bu sert karşılık -kısmen size karşı da olabilir- sizden değil benden kaynaklanıyor. Sizin başkalarına karşı duyduğunuz güvensizlik bile, benim kendime duyduğum güvensizlikten daha büyük değil, beni siz böyle yetiştirdiniz. İlişkimizin tarifine yeni katkılarda bulunan bu sert karşılıkta belirli bir hesaplaşma olduğunu inkâr etmiyorum.sayfa 83 ... Ne kadar acı 83
Muhterem Baba, Geçenlerde bana sizden neden korktuğumu sormuştunuz. Her zamanki gibi sorunuza verecek bir cevap bu lamamıştım. Bunun sebebi, kısmen bu korkunun kendisiydi, kısmen de gerekçelerini açıklamanın, konuşurken aklımda yaklaşık olarak tutabileceğimden çok daha fazla detaya girmem anlamına gelmesiydi. Ve şimdi size yazarak cevap vermeye çalışırsam yine de eksik kalacak çünkü yazıyla bile bu korku ve onun sonuçlar sizinle ilişki kurmama engel oluyor. Zira konunun büyüklüğü havsalamın alabileceğinin ve muhakeme gücümün çok ötesine uzanıyor. Size mesele daima çok basitmiş gibi geldi, en azından şimdiye kadar benim önümde konuştuğunuzda ve diğer birçok kişinin karşısında yaptığınız laletayin konuşmalarda böyleydi. ...
Ve sizler, yargıçlar ve eleştirmenler, sizleri de sevdim fakat beni çarmıha gerilmiş bulduğunuz zaman, 'Ne de ahenkle kanıyor, kanının çizdiği o şekiller ne de güzel duruyor beyaz teninde,' deseniz bile.
Sayfa 42 - VenedikKitabı okudu
Özgürlük doğru anlamıyla otoritenin çocuğudur. Çünkü özgür olmak, her istediğini yapmak değildir; kendine egemen olmak, sağduyuyla davranmayı bilmek ve ödevlerini yapmaktır. Oysa öğretmenin otoritesi, tam da bu kendine egemen olma yetisiyle çocuğu donatmak için kullanılmalıdır. Öğretmenin otoritesi, ödev ve sağduyunun otoritesinin bir yönünden başka bir şey değildir. Demek ki çocuk, öğretmenin sözleriyle otoriteye uymaya ve onun üstünlüğünü yaşamaya alıştırılmalıdır; daha sonra onu kendi bilincinde bulması ve ona uyması, ancak bu koşulla olanaklıdır.(E.Durkheim)
Gerçekten dış nedenlere hemen hiç yer bırakmayan durgun,katı,değişmez öneğilim tipi içgüdüdür.
Sayfa 60
Reklam
....Büyük dilbilimcinin oğlu tek bir heceyi bile kalıtım yoluyla edinmez.Büyük bir gezginin kızı okulda coğrafya dersinde bir madencinin çocuğu kadar başarılı olmayabilir.... Çocuğun anne babasından aldığı çok genel yetilerdir.
Ahlak
....bugün tarihsel olarak saptanmış temel şey şudur ki:ahlak toplumlarin niteliği ile sıkı sıkıya baglantılıdır.
Sayfa 54
Eğitimde fırsat eşitsizliği
....misal antik Yunan'da patrisyenler ile pleblerin eğitimi aynı değildi.Hint kastında Brahmanlar ile şudralarin eğitimi de aynı degildi. Modern günümüzde de eğitimler türlü türlüdür.Sosyal adalet olmadığı müddetçe eğitimde eşitlik düşünülemez.
Sayfa 46
Okul, genç kafalara insanlığa saygıyı, ulus ve ülkeye sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Ulus ve ülkesine hiz- met etmek isteyenler, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmalıdırlar. Bunu sağla- yan, okuldur." "Ulusal kültürümüz uygar ilkeler ve özgür düşünceler- le beslenip güçlendirilmelidir. Korkutma temeline dayalı ahlak ne bir erdemdir ne de güvenilebilir bir ahlaktır.
Lisanslara(diplomalara)hayati önem atfedilerek bazı becerilerin öğretmenleri nadir bulunur hale geldi.
Reklam
Namus
İnsan vicdanıyla başbaşa kalınca ona verecek utandirici bir cevabı yoksa namusludur.
Kabalık
Kibarlikta aşırılık mayadaki kabalığı örtmek içindir.
Sayfa 44 - Yağmur yayıncılıkKitabı okudu
Terbiye
İlim ve terbiye huyları değiştirmez sadece örter.
Sayfa 44 - Yağmur yayıncılıkKitabı okudu
Sonya Semyanoviç
Söyler misin Sonya,insan sadece birini öldürerek mi katil olur?/Raskolnikov