Hanne yazarın Kara Güneş eserinden sonra okuduğum ikinci romanıydı. Kitabın yaklaşık ilk elli sayfasında kitaba bir türlü ısınamadım, odaklanma problemi yaşadım. Nedeni ise bana göre ilk sayfalarda Hanne'nin kimliğini, özünü arayışı.. Yazar kimlik arayışını bana kalırsa gereksiz açıklamalarla uzatmış fakat tam konuya giriş yaptıktan sonra ise kitap bir o kadar sardı, elimden düşürmeden iki günde bitirdim. Kitabı bitirdikten sonra öğrendim ki konusu gerçek hayat hikayesinden esinlenerek yazılmış. Bunu okuyunca daha bir üzüldüm.
Hanne, evlatlık edinilmiş ve Almanya'da yaşayan bir çifte verilmiş. Kardeşi Ömer ve annesi tarafından çok şanslıdır fakat babası tam bir facia. Alkolik, sürekli şiddet uygulayan, evlatlarına bir gram sevgi göstermeyen bir baba. Hanne'nin evlilik hayatı kendi özünü arayışıyla içten içe biter, tam boşanacakken yaşanan intihar olayı, kardeşi Ömer'in yıllar sonra bir itirafta bulunması Hanne'yi iyice yıkar. Ama karşısına çok büyük bir destekçi olarak yıllar sonra lise arkadaşı Süleyman çıkar. Hanne'nin kimlik arayışında yardımcı olur. Tıpkı Hanne'nin annesi gibi Mesnevi'yi okumuştur ve ona doğru yolu gösterir, aydınlatır. Yani Süleyman Hanne'yi bulunduğu karanlık kuyudan çıkartır. Şahsen ben annesinin ölümünden sonra en çok Süleyman'la karşılaşmasına sevindim. Onu doğru yola çekecek tek insan. Yazar keşke sonunu biraz daha uzatsaymış sanki yarım kalmış gibi, sanırım hikayeyi tamamlamak da okuyuculara düşüyor :)
Kitapta verilen Mesnevi'den örnekler beni de kitabı okumaya bir hayli teşvik etti diyebilirim. En kısa sürede okumak, anlamak ve uygulayabilmek dileğiyle..