Yaşamı çocuklara ve hayvanlara yaşam sunmak için yaşayan bir gezginim. Bana kendi lazım, yazıları okuruna; “Yazar da yazarın” yani bir yazarın kardeşiyim. Yazılanı okumaya, bana iz bırakanı aktarmaya geldim.
Sevgiyle, emekle…
( Yazar Ayça Öztorun’un yazdığı Vesikalı romanından alıntı. ) Gözlerinden yaşlar süzüldü. Titreyen ellerini kavuşturdu. Pencereye doğru yaklaştı. Yaşlı bitkin bedeni sanki bin asır yaşamış, sınanmış ve hapsolmuş gibiydi. Prangalarından boşansa, dolu dizgin yağan yağmurla birlikte bu dünyanın kirli esaretinden arınıp durulucak, sel olup sonsuza
(...) "Muhbir adamlar dürüst insanların yanında yerleri olmadıklarını bildikleri için, hep makam gölgesine sığınan kimliksiz adamlar olarak yaşıyorlardı. lliklerine kadar çıkarcı ve muhbir olan bu adamlar, kendini hep ezilenlerin yanında lord sanarak egolarını tatmin edecek, ama efendilerine uşaklığı da kendine borç bilecekti. Hainlik çarkını
antoloji.com/ayca-oztorun
GÜVENME
Herkese güvenmek olmaz
güvenmekte bir yere kadar
bazı insan yapacağı iyiliği
dürüst olduğu için değil
kendi çıkarı için yapar.
AYÇA ÖZTORUN
Yağmurlar Yağdığında Kitap Açıklaması
Bir Yaşar Kemal kahramanı olabilecek çapraşık kişiliğiyle Hümber… Mezarlık önünde durup ölülere beddua eden, ama korkulduğu kadar da sevilip kollanan Kuşçu Ali… İplikçi Dede… Yine başlı başına bir roman kahramanı olabilecek, güzel olduğu kadar da bahtsız Gümüş Hala… Dedeler, teyzeler, konu komşu, “hayallerin bile sınırsız” olduğu ve günümüzün çocuklarının hayal bile edemeyeceği masalsı bir çocukluk dünyası…
Ayça Öztorun yıllar sonra çocukluğunun coğrafyasına doğru yol almadayken, bu yolculukta (tıpkı bir filmde gibi) çocukluğunun dünyasına doğru da yol almakta ve o dünyanın -o günlerin- o yörenin kültür ve dil tatlarıyla örülmüş sımsıcak anlatımıyla, anılarına, düşlerine hayallerine, okuru da ortak etmeyi başarmaktadır.
-Ataol Behramoğlu-
Alıntı
Kitabı okuduğumda dünün ağalık sistemi, bugünün bugünün patronları arasında değişen hiç bir şey olmamış. Tek fark önceden direnen, mücadele etmeyi bilen ırgatlar, marabalar ve işçiler varken bugün ezilen tarafın sinmişliğini gördüm. Bu nedenle dönem romanlarını çok seviyorum. En azından şimdiki dönemle karşılaştırdığımda geçmişin mücadele ruhunun coşkusunu öğreniyorum.
Şehirler değişti, giyim kuşam, tanklar, toplar, otomobiller, uçaklar, telefonlar değişti, ama insanlar değişmedi ;kin, nefret, öc alma duygusu hep kendisi gibi kaldı "
VAKİT ÖYLE BİR VAKİT Kİ
Güneş’in tepemizi deldiği,
beynimizi cılk yumurtaya çevirdiği;
“cehennem ateşini görmek için,
öte dünyaya ne hacet bre?” diyerek,
sıcağa sitem edenlerin,
güneş tepeye çıktığında;
“bu sıcak öyle bir sıcak ki” deyip de,
yumurtayı asfalt üzerine kırıp;
“aha vallaa görüyonuz, yumurta pişti, biz nasıl pişmeyek”
ÖLDÜ DEDİLER
Bir cenaze vardı ortada gömülmeyi bekleyen,
o bir umut demişti.
Biraz sabır diyordu sezdirmeden!
Bekledi, bekledi ne gelen vardı, ne çoktu giden...
Gidenler umudu götürmüş,