Davut Işık

Davut Işık
@Davut_isik
Renksiz ve elemli bir bıçak iziydi zaman. Mevsimin boğazından geçmeyen bir lokmanın kurumuşluğu var dallarımda. Vakit tam da İsmailin boynuna inerken, nefes almak gibi korkunç fikri oluyor yaşamanın!
İstanbul
132 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Saçların yılkı. Vahşice dağılıyor rüzgârın doğurgan kollarında. Bütün yakınlaşmalara ürkek, ele gelinebilir değil hiç! Yırtılarak bir akşamın karnından, dokunuşlardan sıyrılmaya alışmış bir kere. Yağmur geçmiş olduğun vadileri biraz olsun teselli etmeye. Yarası sarılmamış bir tutsak gibi mi bakarsın hep böyle? Saçlarınla uğultulu kaçışlarındayız ölümün. Yutkunduğumuz bir şiiriz yine kirpiklerinle. Yutkunduğumuz bir şiiriz yine kirpiklerinle!
Reklam
Çehrende bir faninin aksak telâşı. Ölüm durağanı sanki yüzün. Bu nefesi bırakıp gitmek öylece, her vazgecişi tutsaklığında denemek gibi. Öyle birden bire, öyle yırtık öyle gidişi güzel! Mundar gurbetliğindeyiz senle güzlerin. Çehrende bekleyişlere çırpınan puslu bir mevsim. Bütün bu dünya mülkünü yitirmenin eski bir adısın sen!
Senin gözlerin imtiyaz. Ellerin bir bir tetik düşürüyor aşka! İntiharına ip uzatıyorum Ay'ın. Dolunay'ı asıyor balkonlarda kadınlar. Üryan bir çığlık gibi geçiyorsun geceden ve başka yerlerde sabah oluyor. Gün yüzüne düşüyor kadim saçların. Yeniden koyulur muyuz dersin yaşamaya? Hiç yenilmemiş, hiç ağlamamışız gibi!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dinmiş yağmurun çıldırtan sorgusu bu bendeki bak dinle. Boş bir sokakta okudum sesini, ezberimde unuttum! Soyundu kentim çocuk başına. Kendi boynumda gezdirdiğim hançerimle geldim. Körlenmiş sevdaları bastırdım acıma, büyük bir ustalıkla. Düşlerin kanayan yerleri ellerine kutlu olsun!
Şehrin ağzımda bir Azrail harareti. Bir benim yüzüme vuruyor, bir de senden kalan bu yoksulluğa. Kaçışında yine insanlar birşeylerin, üstüne üstüne koşarken kaçınmaz korkularının. İşte kıyıları yaralamadan asla yanaşmayan o gemiler. Hep yarım ve uzak olan yaşamak. Işte hatırımda göğün üst katı o gülüşün, öldürmeden bırakmayan! Durum böyleyken bir başına dolaşıyor her yerde yüzün. Sokaklara dadanan kedileri seviyor sesin bir güzel. Bunu bir ben duyuyorum, yudumlarken insanın bir başına türettiği yalnızlığını. Neyse ki bu bir ayrılık şiiri. Sus, ürkütme rüzgârımı! Davut IŞIK
Reklam
Ne avunacak, ne de avutacak bir söz bulabilirim, sürüncemesinin üstüne ömrün! Ölümlerde merhamet sanki yüzün! Kendimden kendime giyindirdiğim bir çığlık bu. Göğsüme saplandı nice kuş sesleri!
Bir çocuk değilsin artık sevgilim, yıllardır büyütürüm seni senden habersiz. Gidebilirsin artık bir kadın gibi. Ama ben seni bir anne gibi uğurlayamam. Dedim ya neyseki bu bir ayrılık şiiri. Her ne kadar bizim için vahşi bir kayıp olsa da zaman, kendini eflatun yağmurların içinde düşlemekten geri durma. Işıkları kapatırken de ağlama. Pencerelerde hep yarım yamalak çıkıyor sonra resimlerin. Yüzyıllardır öpüşmekte perdeler güneş ilen aldırma. Biz olmadık diye kopmaz ya kıyamet! Yine sabah olur, elbet sonra yine akşam. Gün erirken damların üzerinden toplamaya çık limon çiçeklerini. Ve kendini sev. Benim ve bensizliğimin yerine de. Kendini çok çok sev. Beni de unutma... Davut ışık
Evra! Sen bilinmeyen bir hikayesin bütün geç kalışlarıma. Gitmelere cesaret bu yol kıvrımları ve yaşamak üstüne sendeleyen her ve varsa senden alırlar adlarını. Evra dünya hep böyle bir yer midir? Biraz rüzgârlı gün dağınıklığı, hülyalar katlinde biraz! Ben bir cam arkadasından izlerken sokağı, sen her mevsim zemherilerin ortasından geçip gidecek misin? Geride elvedaların öfkeyle büyüttüğü dağınık evler bırakacaksın. Sonra çığlığımda kabaran yitirilmişlikleri geceler bile tedarik etmeyecekler Evra! Iskeletime ağır ağır çökünce zifiri bir sancı, fısıltılar da karşılayamaz boşluklarını! Çünkü anne kadar seven kadınlar da terkedermiş Evra. Ama benki bu öksüzlüğü koymam boynuna. Bir lanet sökünce şakaklarımda sana bir anne vereceğim! Davut IŞIK
Bugün içimden pek çok cümle geçti. Affet, seni hiç birine konduramadım. Yaşamayı da senli nefes almalara şart koşmadım. Oysa sen hep böyle çocuk kalmayacaksın sevgilim. Ah etme yaşın geldiğinde anımsa beni. Ahzân betimlemelere duran şehirlerden kalay gülüşlerinle geçiyorsun. Annelere hatırlanırdı eve geç kalışları yetimliklerimin. Dilinde bir sus pus. Benim bahçemde alacarıma sığınan bir Zekeriya saklıdır. Affet, dilim dilim kessen sesim çıkmaz! Çünkü sendin bana Tanrı dalgınlıklarından seslenen. Sağanaklarda denk geldin hep yaşıma. Ondan nasıl ağladım hiç anlamadın. Affet, sana bu vedalardan arda kalan yağmurluk sesimi bıraktım! Davut IŞIK
Artık birbirimizde hükmümüz bitti. Ama hepten yıkma duvarları, hâlâ gölgesinde soluklanan çocuklar var. Böyle gidersen eline kan bulaşır benden söylemesi. Çarpma kapıları, eşiğinde kuşlar var!
Reklam
Gözlerimde üşümekte soluk alışları yağmurların. Islanmaya hazır bir mezar iniltisi dudaklarında! Hem artık hiçbir acımı bağdaştırmıyorum seninle. Bütün rüzgârlarımı nefesinde unuttum gitti. Hatırlanan ne varsa boğazımda yırtılmaya uygun. Bulunmadı yokluğunun alaborasında yaşamak! Acını bastıracak acılar dileniyorum Rabbimden. Dağılır yüzümdeki çocuğun çarpık haykırışları şehirlere! Oyunlara durulmuyor ve bir karanfil açmıyor artık sesinde... Davut IŞIK
240 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.